MAHMUD EL KAŞKARÎ VE ERİCEKLİLER
Osman Gökçe
Kaşgar nere Ericek nere demeyin. Mahmud bin Hüseyin bin Muhammed kim Ericekli kim demeyin. Divanü Lugati’t Türk nedir Ericekçe nedir demeyin. Ben de demedim. Olmaz olmaz dedim ve bunlar arasında bir bağlantı var mı ola diye düşündüm, biraz da inceledim. Vardığım sonuçları da ilgilenenlere duyurmak için yazyıyorum.
Kaşgar, coğrafî kaynaklara göre, liseli yıllarımdan beri ilgi duyduğum Doğu Türkistan’da Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin batısında bir vaha kentidir. Kahramanmaraş Göksun ilçesine bağlı bir köy olan Ericek’ten çok uzakta bir yer olup aralarında 4393 km’lik bir uzaklık vardır. Berit Dağı’nın eteklerinde yerleşik olan Ericek gibi Kaşgar da ulu bir dağın yani Tanrı Dağları’nın eteklerinde 1290 metre yükseklikte kurulu bir yerleşim yeridir. Timur’un Ankara Savaşı’ndan sonra Anadolu’dan getirdiği Kara Tatarların bir bölümünü de yerleştirdiği 200 bin nüfuslu bir Türk kentidir. Ericek de 4 bin nüfuslu bir Türk köyü, benim köyümdür.
Benim çocukluğumda Ericek’te saraç sözcüğü bilinmezdi. Biz saraca köşker derdik. Belki bu sözcük başka yerlerde de biliniyor ve kullanılıyordur. Onu bilemem. Ancak ben, köyümden çıktıktan sonra ortaokulu okuduğum en yakın gurbetim olan Afşin dahil yaşadığım hiç bir yerde köşker sözünü duymadım. Yeri gelip gerek olup kullandığım zaman da bir bilene rastlamadım. Alay konusu oldum. Ancak köyümüzün bir köşkeri ve bir köşker ailesi vardı. Hatta (Köşker sevdiği gönü yere çarparmış) diye bir de atasözümüz vardı. İnsanların sevdiklerini daha çok hırpaladıkları anlamında kullanılırdı. Anam bunu çok kullanırdı. Bizim köşker sözü ile kaşgar sözü aynı anlamda mıdır bilemiyorum. Ama Kaşgar adının Köşker oymağından geldiği ileri sürülmektedir. Yani uzak bir olasılık olsa bile yine de Kaşgar ile Ericek arasında bir dil benzerliği var mı sorusu akla gelebiliyor.
Kaşgar-Opal Beldesi’nde ya da Isık Göl’ü yakınında Bars Kul’da 1008 yılında doğan ve Bağdat’ı Basra’yı gezdikten sonra 1105 yılında geri dönüp memleketinde ölen ve türbesi Kaşgar yakınındaki Opal Bucağı’nda bir tepe üstünde bulunan Mahmud bin Hüseyin bin Muhammed, bakmayın bu tumturaklı Arabik adına, o bir Türk’tür. Demek ki o yıllarda da Türkler, bugün bile bazı çevrelerde hâlâ olduğu gibi İslamiyet’i yalnız din olarak almamışlar ve Arap kültürü ile özdeşleştirmişlerdir. Ama adı bir Arap adı da olsa Kaşgarlı Mahmud hem bir Türk hem de bir Türk milliyetçisi ve Türk dilleri bilginidir.
Mahmud el Kaşkari’ye göre, Talih Güneşi Türklerin Burcunda doğmuş, onlara Türk adını Tanrı vermiş ve bir hadiste “Türklerin dilini öğrenin, çünkü onların saltanatı uzun sürecektir” diye buyurulmuştur. Bu nedenle de Türkçe’yi öğrenmek dini bir vecibedir. Bu hadis sahih değilse bile marifet bunu gerektirir.
Kaşkarlı Mahmud “Türklerin yaşadığı şehirleri, bozkırları dolaştım ve Türk, Türkmen-Oğuz, Çiğil, Yagma, Kırkız lehçelerini ve manzumelerini öğrendim. Ayrıca bu dili en iyi ve en yetkili şekilde konuşanlardan, en eğitimlilerden, soyu en köklü kişilerden ve kargı sallamakta en beceriklilerden birisiyim. Türk kavimlerinden her birinin lehçesini mükemmelen öğrendim ve güzelce sıralanmış bir tertib içinde kapsamlı bir kitapta topladım” demektedir yazdığı kitapta. Bu kitabın adı Kitabu Dîvânü Lugati’t Türk’tür.
Ericekliler de Kaşgarlı Mahmud gibi kendilerini çok soylu ve çok yiğit görürler. Ama artık Ericekliler kargı ve ok kullanmıyorlar. Bunun yerine iyi kurşun atarlar. Ayrıca Ericekliler soylarının, boylarının dili olan dilden başka bir dil de bilmezler. Onlar Oğuz Boyu Tecirli Oymağı dilini konuşurlar. Biz bu dile aramızda şakalaşarak Ericekçe deriz.
İşte bu makalemde asıl üzerinde durmak istediğim konu Kitabu Dîvânü Lugat’it Türk’ün dili ile Ericek’te konuşulan dil arasındaki benzerliklerdir.
Elimdeki kaynak, (Mahmud el Kaşgarî, Dîvânü Lugati’t-Türk, “Robert Dankoff’un James Kelly’nin katkılarıyla yaptığı çeviri ve notları temel alınarak”, Türkçe çeviri ve düzenleme Serap Tuba Yurtsever ve Seçkin Erdi, Kabalcı Yayınevi 247, Şark Klasikleri Dizisi 3, Mart 2007, İstanbul ) dur.
Kitâbu Dîvânü Lugâti’t Türk’ün elyazması tek nüshası İstanbul Millet Kütüphanesi’ndedir. Benim elimdeki kitap 725 sayfadır. İlk 125 sayfası çeşitli dilbilgisi açıklamalarıdır. Bunların ilk bölümü şu başlıklar altındadır :
- Türkçe Sözler ve Yazaçlar Üzerine
- Eylemden Türeyen adlar Üzerine
- Sözcük Vezinlerinin kapsamı Üzerine
- Adları Etkileyen Uzatmalar Üzerine
- Eylemleri Etkileyen Uzatmalar ve Eylem Kuruluşu Üzerine
- Vezinlerin Düzeni Üzerine
- Yazaç Düzeni Üzerine
- Kitapta Anılmayan Sıfatlar Üzerine
- Kitapta Anılmayan Eylemlikler üzerine
- Kitapta Anılan ve Anılmayan Şeyler Üzerine
- Anahatlarıyla Türk Kavimleri ve Kolları Üzerine
- Türk Lehçeleri Üzerine
Bundan sonraki bölümlerin başlıkları da şöyledir :
1-Hemze Kitabı
- Hemze’li (Başı Ünlülü ) Adlar Kitabı
- Hemze’li Eylemler Kitabı
2-Sâlim Kitabı
- Sâlim (İçinde İllet Bulunmayan) Adlar Kitabı
- Sâlim Eylemler Kitabı
3-Muzâaf Kitabı
- Muzâaf (Katmerlenmiş) Adlar Kitabı
- Muzâaf Eylemler Kitabı
4-Misâl Kitabı
- Misâl (Başı İlletli) Adlar Kitabı
- Misâl Eylemler Kitabı
5-Zevâtü’s Selâse (Üç yazaca Sahip Sözcükler) Kitabı
- Eylemler Kitabı
6-Zevâtü’l Erbaa’ (Dört Yazaca Sahip Sözcükler) Kitabı
- Eylemler Kitabı
7- Günne (Genizsil Sözcükler) Kitabı
- Eylemler Kitabı
8-Ce’m Beyne’s-Sâkineyn (Ünsüz Kümeleri) Kitabı
Yazar kitabın ilk ana bölümünü “ Türk lehçelerini bir araya getirme, ilkelerini gösterme, kurallarını açıklama ve aralarındaki farkları iyi bir düzenle tanzim etme niyetimizi gerçekleştirdik. Vaadimiz yerine getirilmiş ve gayemize ulaşılmıştır. Son söz geldi çattı ve yazdıklarımız ebedi bir hazine olarak kaldı” diye bitiriyor.
Kitabın yazımına 25 Ocak 1072’de başlanmış, dört kez gözden geçirilip düzeltidikten sonra 10 Şubat 1074’te tamamlanmıştır.
Kitabın ikinci ana bölümünün adı Türk Lehçeleri Kitabı’dır. Bu bölüm bir sözküktür ve benim asıl inceleme konum da bu bölümdür.
Mahmûd el Kâşgarî kitabında Türkçe lehçeleri içinde en yalın, en arı ve anlatım gücü en yüksek lehçenin Oğuz lehçesi olduğunu belirtiyor. Örneğin, Oğuz lehçesinin katıp karıştırmayı tek bir sözcükle yani garmak sözcüğü ile, aynı memeyi emenleri yine tek bir sözcükle yani emigdeş sözcüğü ile karşıladığını anlatıyor. Ericek’te konuşulan Türkçe de Oğuz lehçesidir. Örneğin, Ericek’te de Oğuzlar gibi diğer Türkler’in yılık su dediklerine ılık su, men dediklerine ben, teve dediklerine deve derler.
Sözlük bölümünün her sözcüğünü baştan başlayarak birer birer inceledim. Bunlar içerisinde bugün de Türkiye’nin genelinde kullanılan ve bilinen sözcüklerin üzerinde durmadım ve onları yazmadım. Bunlardan Türkiye’nin genelinde değil, yalnızca Ericek’te bugün de kullanılmakta olan sözcükleri ele aldım ve yazdım. Demek oluyor ki aşağıdaki sözlük Türkiye genelinde kullanılmayan ama Ericek’te kullanılan ve Dîvânü Lugâti’t Türk’te yer alan sözcükleri içeren bir sözlüktür.
Bunu yapmaktaki amacım,
1) Köyümün ve köylülerimin kültürlerinin önemli bir bileşeni ve taşıyıcısı olan bazı sözcükleri gün yüzüne çıkarmak ve tanıtmak,
2) Dilimizin bir zenginliği saydığım ve fakat bugün artık toplumumuzun genelinde unutulmaya yüz tutan bu sözcükleri kayıt altına almak,
3) Bu sözcüklerin, uygun görülürse, canlandırılması ve kullanılmasına yardımcı olmak,
4) Sözcüklerin parmak izlerinin olduğu ve çeşitli bilim dalları (tarih, sosyoloji vb) çalışmalarında tanıklık edebilecekleri ve yararlanılabilecekleri temel düşüncesi ile bu tür çalışma yapacaklara veri sunmak,
Sözlük Bölümü
a
——
- acıştı : Üzüm acıştı : Üzüm ekşidi.
Ericek’te: Acışmak : Birinin haline üzülmek, acımak.
Örnek: Adama yüreğim yandı, acıştım denir. Sözlükteki acışma ile Ericek’teki acışma arasında bir anlam kayması olmakla birlikte bu iki sözcüğün aynı sözcük olduğunu düşünmekteyim.
- ağ : Bacak arasındaki boşluk.
Ericek’te: Bacağın çatındaki boşluk.
Ör.: Şalvarın ağı dar olmuş. Çat, iki bacağın birleştiği yer anlamındadır. Temiz olmayan kadınlar için çatı boklu diye de bir deyim vardır.
- ağdı : Bulut ağdı : Bulut yükseldi.
Ericek’te:Dağlara bulut ağdı dağlara duman çöktü anlamındadır. Sözcük anlam kaymasına uğramış olmakla birlikte aynı sözcüktür.
- agnadı : At nagnadı : At (tozun ya da başka bir şeyin içinde) yuvarlandı (ağnadı).
Ericek’te : At, eşek, katır gibi hayvanlar için aynı anlamda kullanılır.
- aguj (Aguz) : Doğurduktan sonra inek ya da koyundan gelen ilk süt.
Ericek’te : Ağız: İnek, koyun, keçi vb hayvanların doğurduktan sonraki ilk sütüne denir.
- al : Hile, dalavere.
Ericek’te : Al : 1) Kabus, karabasan. Al basmak kabus gömek. 2) Hile, dalavere.
- alâçu : Büyük çadır.
Ericek’te : Alaçık : Küçük çadır, yoksul çadırı. Büyük çadır 9 direklidir ve bunun için seyrek olarak otağ kullanılır.
- alıg : “Kötü” olan herhangi bir şey (Oğuz ve Qıfçak lehçeleri).
Ericek’te : Alık : Kötü, kötürüm. Ör.: Alığın birisi.
- alındı : qısraq alındı : Kısrak gebe kaldı.
Ericek’te : Alınmak : Ev hayvanlarının erkeğini istemesi ve gebe kalması. İnek alındı : İnek çiftleşti, gebe kaldı.
- alma : Elma (Oğuz lehçesi).
Ericek’te : Elma : Alma
- Alqış : Dua etme, övme; birinin iyiliklerini faziletlerini bir bir sıralama.
Ericek’te : Alkış etme: Dua etme, hayırlar dileme.
- alûç : Sarı erik; alıç
Ericek’te : Alıç : Alıç. Alıç sarı enklidir. Burada bir anlam kayması var. Ama sözcük aynı sözcük.
- Ana : Ana (Türkler).
Ericek’te : Ana : Anne. Benim çocukluğumda Ericek’te anne sözü hiç kullanılmazdı. Herkes ana derdi.
- Arqalandı : ol meni arqalandı : O beni arka bildi, destekçi gördü.
Ericek’te : Arkalanmak : Destekçi bulmak, arka bulmak. Arkalı biri : : Destekçisi, kollayıcısı, oğlu uşağı hısım akrabası çok.
- aruq : Sıska, zayıf, cılız (Oğuz ce Qıfçak lehçesi)
Ericek’te : Arık : Sıska, zayıf, cılız.
- aşlık : Oğuzlar buğdaya aşlıq der.
Ericek’te : Kış aşlığı kışın yemek için ayrılan buğday. Kış aşlığı tutmak : Kış için buğday ayırmak.
- aşu : Kızıl toprak; aşıboyası yapmak için kullanılır.
Ericek’te : Aşı toprağı : Kırmızı toprak. Koçlar, erkek kuzular aşılanır yani sırtları, başları kızıl toprakla boyanır.
- ayâdı : ol tônın ayadı : O, giysisini (başka bir şeyi de olabili) korudu.
Ericek’te : Çocuğunu ayadı :Çocuğunu şımattı. Aynı sözcükte basit bir anlam kayması olmuş.
- azdı : ol yôl azdı : O yolu şaşıdı.
Ericek’te : Ormanda azıttı : Ormanda yolunu kaybetti.
b
——-
- badar badar : badar badar yügürdi : O patırtıyla (böylesi bir ses çıkaracak biçimde) koştu.
Ericek’te : badar badar yürüme :Özellikle yeni yürümeye başlayan çocukların telaşlı bir biçimde yürümesi.
- bağışlâdı : ol manga at bağışlâdı : O bana bir at (başka bir şey de olabilir) hediye etti.
Ericek’te : bir şey bağışlamak : Bir şey hediye etmek.
- baqânaq : Çift toynaklı hayvanlarda toynakların arasındaki boşluğa ya da toynakların iki yanına verilen ad.
Ericek’te : bakanak : Çift tırnaklı hayvanların tırnakları arası ve insanların iki parmağı arası. Ör.: Bakanağım bıcılgan olmuş. İki parmağımın arası çatlamış.
- beleldi : at qânga beleldi. At kana bulandı.
Ericek’te : belendi : Bulandı. Adam kana beleldi : Adam kana bulandı.
- bez : Deri ile et arasında oluşan yumru.
Ericek’te : bez : Kasık ve koltuk altı bezlerdeki şişme. Ör.: Kasığında bez (e uzun okunur) oluşmuş.
- bıçılgan : Çatlak. Elde, ayakta ya da toprakta olan çatlakların tümü için kullanılır.
Ericek’te : bıcılgan : Parmaklar aasındaki çatlak.
- bıldur : Bir önceki yıl.
Ericek’te : bıldır :Geçen sene.
- bilegü : Bileği taşı.
Ericek’e : bileği : Bileği taşı.
- boyunduruq : İki öküzün birden boynunun üzerine konulan tahta.
Ericek’te : boyunduruk : Kağnının öküzlerin boynuna binen parçası, boyunduruk.
- bögür : Böğür.
Ericek’te : böğür : Böğür.
- Böng : böng kişi : İri yarı ve kaba saba adam.
Ericek’te : bön kişi : İyiyi kötütü anlamayan aptal kişi.
- börg : Başlık.
Ericek’te : börk : Yünden örülmüş kaba saba başlık, takke.
- buqâgu : Hırsızlara vurulan pranga
Ericek’te : bukağı : Atın ayaklarına vurulan pranga.
- burunduq : Yular.
Ericek’te : burunduk : Yular.
- bûs : kök bûs boldı : Gök puslandı.
Ericek’te : pus çöktü : Sis çöktü.
- busdı : bêg yagıqa busdı :Bey, düşmanı beklemek için pusuya yattı.
Ericek’te : pustu: Saklandı, gizlendi. Pusmak : pusuya yatmak.
- bük : Fundalık.
Ericek’te : bük : Su kenarlarında yetişen boysuz söğüt yopluluğu.
- bürçek : İnsanın perçemi; atın perçemi, yele ya da kuyruk tüyü.
Ericek’te : pürçek : Kadınların perçemi, kâkülü.
- bürünçük : Kadın peçesi, yaşmak.
Ericek’te : bürünçek : Kadının başına örtülen ince başörtüsü.
c
—–
Dîvânü Lugâti’t Türk’te yalnızca altı sözcük vardır. Bunlar arasında Ericek’te kullanılan sözcük yoktur.
ç
—-
- çaldı : ol anı çaldı : O, onu yere çaldı.
Ericek’te : yere çalmak : Yere vurmak.
- çalpaq : Kir, pislik. çalpak iş :Karışık bir mesele.
Ericek’te : çalpaklı iş : Dolaşıklı bir iş.
- çang : Zil.
Ericek’te : çang : Zil. koyunun çanı : Koyunun boynuna takılı çan.
- çaqır : Mavi.
Ericek’te : çakır : Mavi yeşil karışımı renk.
- çaxâq : Dağın zirvesindeki taşlık yer.
Ericek’te : çağşak : Dağlardaki taşlık yer. çakşır: Bu tür taşlıklar içinde biten kötü kokulu bir ot. Bu otu yiyen koyunların sütleri kötü kokar.
- çekişdi : Bir işte rekabet etmeyi anlatmak için kullanılır.
Ericek’te : çekişme : İki kişinin karşılıklı laf atışında bulunması. Birini koğlamak (karamak) anlamında da o, onu çekiştirdi denir.
- çelpek : Göz çapağı.
Ericek’te : çelpek : Göz çapağı.
- çelpeklendi : Göz çapaklandı.
Ericek’te : çelpeklendi : Göz çapaklandı.
- Çepiş : Altı aylık keçi yavrusu.
Ericek’te : çebiş : Altı aylık keçi yavrusu.
- çer : Bedenin (hastalık derecesinde) ağırlaşmasını anlatan sözcük. çerlendi : Adam hastalandı.
Ericek’te : çer alası : Kötü bir derde tutulası anlamında bir beddua.
- çîg : Göçebelerin çadırlarının içini bölümlere ayırmak için kullandıkları sazdan yapılmış bir perde. Bu sazlar kamıştan daha ince ve yumuşaktır.
Ericek’te : çığ : Kamıştan ya da ince değnek gibi düzgün dallardan örülmüş çadır içi bölmeleri örneğin kaplıkları (kap kacak yeri) ayırmak için ya da benzer işlerde kullanılan bir perde.
- çıgır : Dar yol; patika.
Ericek’te : çığır : Özellikle karlada ya da olumsuz yerlerde insan geçecek kadar açılan dar yol.
- çıwşadı, çıwşattı, çıwşatmâq : çagır çıwşadı : Şıra mayalandı ve üzerinde köpük tabakası oluştu.
Ericek’te : çıvşıttı, çıvşattı : Ciddiyetini bozdu, sulandı.
- çiledi: tônug çiledi : Giysisi hafifçe ıslandı.
Ericek’te : yağmur çiledi : Hafif bir yağmur yağdı.
- çing : çing tolu : Ağzına kadar dolu.
Ericek’te : hava çing ayaz : Hava apayaz, tam ayaz.
- çor : Yoğun iç içe geçmiş dallara veya yapraklara sahip bitkiler.
Ericek’te : çor : Karışık hayvan sürüsü.
- çotur : çotur kişi :Huysuz, öfkeli kimse.
Ericek’te : çotur kişi : Huysuz, öfkeli, iş çıkmaz olumsuz kişi.
- çöğen : Çevgen oyununda kullanılan değnek.
Ericek’te : çöğen/çöven : Davulun arkkısmına vurulan küçük sopa.
- çömçe : Kepçe (Oğuz lehçesi).
Ericke’te : çömçe, çomça : Kepçe.
d
——–
Dîvânü Lugâti’t Türk’te (d) ile başlayan yalnızca 15 adet sözcük vardır. Bunlar arasında dede sözcüğünün Oğuz lehçesinde baba anlamına geldiği yazılıdır. Ayrıca, didim (Aydın ilinin bir ilçesinin adı) sözcüğü için de (Gerdek gecesi gelinin giydiği taç) karşılığı verilmiştir.
- dâg : Atlara ve başka hayvanlara vurulan damga.
Ericek’te : dâğ : Hayvanlara burulan damga, en. dâğlamak : Hayvanlara en vurmak.
e
—-
Kaşgarlı Mahmud (e) harfini dört farklı yazılışta vermiştir : eklentisiz e, üzeri düz çizgili e, altı ç gibi noktalı e, üzeri düz çizgili altı ç gibi noktalı e.
- ebe : Ana (Oğuz lehçesi).
Ericek’te : ebe : Nine.
- em : İlaç.
Ericek’te : em : ilaç.
- egin : Omuz.
Ericek’te : eğin : Omuz. Ben melamet hırkasını-Kendim giydim eğnime, Nesimi.
- emig : Meme. emikçi :
Ericek’te : emig : Meme. emikçi : Memeci
- emiglig : Emziren kadın.
Ericek’te : emlig : Emziren ya da emen. emlig kuzu : Emme dönemindeki kuzu.
- Enük : Aslan, kurt, sırtlan, kedi, köpek yavrusu.
Ericek’te : enik : Köpek yavrusu.
- esik : esik yer : Uzayıp giden bozkırlara sahip bir ülke.
Ericek’te : esik : çukur yer.
- eşkin : Dört nala gitmek. Uzun yolu hızla giden atlı haberciyi anlatmak için bu sözcük kullanılır.
Ericek’te : eşkin : Atın bir gidiş biçimidir. at eşkin gidiyor : At hızlı bir biçimde gidiyor.
- ewdi : er ewdi : Adam acele etti.
Ericek’te : evmek : Acele etmek.
f
—-
Dîvânü Lugâti’t Tütk’te (f) ile başlayan yalnızca 1 sözcük vardır.
g
—
Dîvânü Lugâti’t Türk’te (g) ile başlayan yalnızca 2 sözcük vardır.
h
—-
Dîvânü Lugâti’t Türk’te (h) ile başlayan yalnızca 4 sözcük vadır.
ı-î
—-
Dîvânü Lugâti’t Türk’te (ı-‘ı) ile başlayan 56 sözcük vardır.
- ır : Türkü
Ericek’te : ırlamak : Türkü mırıldanmak.
- ışgun : Işkın
Ericek’te : ışgın : Işkın, sürgün.
i-î
—
- iğ : Hastalık
Ericek’te : iğlenip te ölesin : Hastalanıp ölesin. Bu bir bedduadır.
- iğledi : er igledi : Adam hastalandı.
Ericek’te : adam oğlunun (başkası da olabilir) yüzünden iğledi öldü biçiminde bir kullanım vardır.
- iğletti : bu yer anı igletti : Bu yer onu hasta etti.
Ericek’te : adamı iğletti öldürdü biçiminde bir kullanım vadır.
k
—
- kekre : Develerin çiğnediği acı bir ot.
Ericek’te : kekre : Acımsı bir tat.
- kertik : Çentik
Ericek’te : kertik : Çentik.
- kes : Herhangi bir şeyin bir parçası.
Ericek’te : kes : İri saman
- kidiz : Keçe
Ericek’te : Kitiz : Ericek’e komşu sayılabilecek konumda, Ericeklilerle akrabalık ilişkisi olan Afşin’e bağlı bir Türkmen köyü.
- -kiye : Küçültme eki.
Ericek’te : Kiye İmirze : Yoncalı’da bir aile adı.
- Köçük : Koyunların yağlı kuyruğu.
Ericek’te : pöçük : Koyunların yağlı kuyruğunun ortasındaki küçük kuyruk.
- Kölük : (At,eşek ya da katır gibi) yük hayvanı.
Ericek’te : gölük : At, katır gibi yük hayvanı.
- kömeç : Küllerin içine gömülerek pişirilen yassı ekmek.
Ericek’te : kömeç : Külde pişirilen patates, soğan vb şeyler.
- könçük : Yaka.
Ericek’te : könçek : Kadınlarda dizdonu yani uzun külot.
- Könek : Deri heybe.
Ericek’te : köynek : Gömleğin altına çıplak tenin üzerine giyilen iç giysi.
- kösgük : Kem gözlerden sakınmak için küçük bahçelere ve üzüm bağlarına dikilen korkuluk.
Ericek’te : küskük : Çocukların yere batırarak oynadıkları bir oyunun yaklaşık yarım metre uzunluğunda ucu sivriltilmiş ağaç değneği. O oyunun adı da kükküdür.
- küridi: ol qârıg küridi :O, kar küredi.
Ericek’te : Kar kürümek biçiminde kullanılır. Son zamanlarda kullanıldığı gibi küremek denmez. Ericek telaffuzu sözcüğün aslına daha yakındır.
- Kürt : Yay, kamçı ve değnek gibi şeylerin yapımında kullanılan bir dağ ağacı
Ericek’te : kürt : Kürt.
l
—
Dîvânü Lugaâti’t Türk’te (l) harfi ile başlayan yalnızca 11 sözcük vadır.
m
—
- maraz : karanlık gece
Ericek’te : maraz : Hastalık.
- mayıştı : er yerke mayıştı : Adam uyuşukluğu nedeniyle yere yapıştı.
Ericek’te : mayışmak : Gevşemek, uyuşmak.
n
—
Dîvânü Lugâti’t Türk’te (n) ile başlayan 19 sözcük bulunmaktadır.
o/ô
—
- osruq : Osuruk.
Ericek’te : osuruk: Osuruk.
- osurgan : bu er ol osurgan :Bu adam çok osurur.
Ericek’te : osurgan : Çok osuran insan.
- oynâş : Evlilik dışı olarak bir adamla sevişen kadın.
Ericek’te : oynaş : Evlilik dışı sevişen kadın ya da erkek. onun oynaşı var : Onun bir dostu var.
ö/ö
—
- örk : Yular, hayvanı bağlamaya yarayan ip.
Ericek’te : hayvanı çayıra örklemek : Hayvanı çayıra bağlamak. örkünü üstüne atmak : Söz dinlemeyen, kendi başına hareket eden çocuklar için büyüklerin söylediği ( Kendi haline bıraktım, ne ederse etsin) anlamında bir deyim.
- örme : Belik.
Ericek’te : örme : Örülerek yapılan kalın kısa ip.
- ört : Alev alev yanan ateş.
Ericek’te : onun ölümü ciğerimi örtledi : Onun ölümü ciğerimi yaktı. elimi örtledi : Elimi yaktı.
- örtmen : Çatı.
Ericek’te : örtme : Evlerin önlerinde evlere bitişik üstü kapalı, önü açık yer.
- öz : İki dağ arasındaki arazi; vadi.
Ericek’te : öz : Ot biçilen, yüzeye su sızdıran çayırlık yer. Böyle yerler genellikle vadi içlerinde olur.
q
—
- qadırttı : o anıng boynın qadırttı : O, onun boynunu büktürdü (eğdirdi).
Eeicek’ye : o onun boynunu kağırttı : O, onun boynunu büktü.
- qagurmaç : kavrulmuş buğday.
Ericek’te : kavurmaç/kavurgaç : Mısır, nohut, buğday gibi tanelerin kavrulmuşu.
- qamgı : Eğri, büğrü çapık kerhangi bir şey.
Ericek’te : gamga : Yonga. Yonga eğri büğrü olur.
- qançık : Dişi köpek. Kadınlara yönelik bir küfür olarak qançık: kancık kullanılır; burada kadın dişi köpeğe benzetilmiştir.
Ericek’te : gancık : Dişi köpek. Kadınlar için küfür olarak da kullanılır.
- qapındı : oğlan yêl qapındı : Bebeği cin çarptı-bebeğe kem göz değdi.
Ericek’te : kapınma : Başına bir iş gelen kişinin cin çarpmış gibi kendi kendine dövünmesi. haberi duyunca kapındı : Ciğeri yandı, dövündü.
- qaq : Kurutulmuş erik ya da erik benzeri meyveler.
Ericek’te : kak : Erik, elma kurusu.
- qârdı : suw arıqtın qârdı : Su (kışın) oluktan taştı. Bu, su ve karın oluğun içinde donması durumunda gerçekleşir; akıp giden su oluktan taşar.
Ericek’te : sular garmış : Soğuk kış günleri arkta akan su buz tutar, arkı doldurur, sular sağa sola taşar. Bu duruma sular garmış denir.
- qarı : Herhangi birşeyin “yaşlı” olanı.
Ericek’te : karı : Yaşlı kadın.
- qarnâq : qarnâq er : Koca göbekli adam.
Ericek’te : karnak : Karnı büyük adam.
- qası : Koyun ya da benzer hayvanlar için yapılan ahşap korunak.
Ericek’te : kası yapmak : Ağrıyan bele benzeri eklemlere mumlu bezleri bedene yapıştırarak bir tür tedavi uygulamak.
- qat : Kat, kıvım, büklüm.
Ericek’te : kat : Kıvrım, üst üste tabaka. üzerini üç kat örtmek : Üzerine üst üste üç örtü örtmek.
- qav : Kav. Kibritte tuuşturucu olarak kullanulan , kolay yanan bir madde.
Ericek’te : kav . Çakmak taşı çakarken yanıcı olarak kullanılan mantar türü bir madde.
- qawşut : Bir erkek adı.
Ericek’te : kavşut : Bir köy adı.
- qırqdı : ol qoyın qırqdı : O, koyununu kırktı.
Ericek’te : kırkmak : Koyun ya da keçinin tüylerini kesmek.
- Qulaç : İki yana iyice açıldıklarında iki kol arasındaki uzaklık. Bunun kökü qol aç : Kollarını yana doğru aç ifadesidir.
Ericek’te : kulaç : Yana açılan iki kolun parmak üçları arasındaki mesafe.
- qulnaçı : qulnaçı qısraq : Doğurmak üzere olan kısrak.
Ericek’te : kunnacı : Hamile hayvan. Nadiren insanlar için de kullanılır.
- qulnadı : qısrak qulnadı : Kısrak tay doğurdu.
Ericek’te : kısrak kunnadı : Kısrak doğurdu.
- qulun : Tay.
Ericek’te : kısrağın kulunu : Kısrağın tayı.
- qurt : Solucan.
Ericek’te : karnında kurt var : Karnında solucan var.
- qurug : qurug ew : İçinde eşya ya da insan olmayan , tamamen boş ev.
Ericek’te : Guruklar diye bir aile vardı ve çok yoksullardı. İçi boş evle ya da yoksullukla benzerlik göstermektedir.
- qurut : Yağı alınmış sütten ya da ayrandan yapılan kuru peynir, çökelek.
Ericek’te : kurut : Kurutulmuş yiyecek.
- quşluq : Kuşluk vakti (sabahın öğleden önceki kısmı) (Oğuz lehçesi).
Ericek’te : kuşluk : Sabahla öğle ortası zaman dilimi.
- qûz: qûz tag : Dağın güneş almayan , gölgede kalan tarafı.
Ericek’te : kuz : Kuzeye bakan yamaç.
r
—
Dîvânü Lugâti’t Türk’te (r) harfi ile başlayan yalnızca 2 sözcük vardır.
s
—
- samursaq : Sarmısak.
Ericek’te : samursak : Sarmısak. - saqırqu : Kene.
Ericek’te : sakırga : Atlara, eşeklere yapışıp ısıran bir böcek. - sasıdı : Pis koktu.
Ericek’te : sasımak : Pis bir yaymak. - sekû : Kanape, seki.
Ericek’te : seki : Evlerde kanape gibi yapılmış oturacak yer. - sındu : Kırkı, kırkma makası (Oğuz lehçesi).
Ericek’te : sındı : Makas. - silkti : er yıgaç silkti :Adam ağacı silkti, salladı. Silkmek.
Ericek’te : silkmek : Meyvesini toplamak için ağacı sallamak. - sing : qulaqım sing etti : Kulağım çınladı.
Ericek’te : kulağım singiledi : Kulağım çınladı. - sordı : kenç süt sordı : Bebek süt emdi.
Ericek’te : memeyi sordu : Memeyi kuruturcasına emdi.
ş
—
Dîvânü Lugâti’t Türk’te (ş) harfi ile başlayan 30 sözcük vardır.
t
—
- taz : Kel.
Ericek’te : daz : Kel. - tekne : Yalak, yemlik, tekne
Ericek’te : tekne : Ağaç gövdesi uzunlamasına oyularak yapılan hayvan suluğu ya da yemliği. - terek : Kavak.
Ericek’te : terek : Sırık. Daha çok kavak ve benzeri uzun dallı ağaçlardan yapıldığı için kavak sözcüğü ile terek sözcüğü özdeşleştirilmiş olabilir. - Tezek : At gübresi.
Ericek’te : tezek : Kurumuş büyük baş hayvan dışkısı. - Toqlı : Altı aylık koyun.
Ericek’te : toklu : Yılı dolmamış koyun. - tölek : Sessiz, rahat, sakin. aç ewek toq tölek : Aç telaşlı, tok sakin olur.
Ericek’te : dölek : Düz yer. dölek insan : Düzgün insan, dengeli insan. - töşek : Döşek.
Ericek’te : döşek : Yatak. - tümen : Çok
Ericek’te : tümen : : Çok - tünedi : ol mende tünedi : O, geceyi benim yanımda geçirdi.
Ericek’te : tavuk tünedi : Tavuk geceyi geçireceği yere geldi, kondu ya da oturdu. - tünek : Hapishane.
Ericek’te : tünek : Tavukların geceyi geçirdiği yer. - tûş : Rüya; rüyet.
Ericek’te : düş : Rüya. - tütün : Duman. ôt tütünsüz bolmas-yiğit yazuksuz bolmas (Ateş dumansız olmaz-Yiğit günahsız olmaz).
Ericek’te : tütün : Dumanu/ü
- uduz : Uyuz.
Ericek’te : uyuz : Uyuz - uluq : Yağır.
Ericek’te : uluk : Ulmuş olan, çürümüş kokuşmuş olan. - Umducı : Dilenci.
Ericek’te : umacı/umucu : Dilenci. - uruq : İp.
Ericek’te : uruk : Kadın könçeğinin (uzun don) beline geçirilen bel bağlama ipi. Ör.: Cilve etme kız artık-uruğunu çöz artık. - uyaz : Küçük sivrisinekler (Oğuz lehçesi).
Ericek’te : üvez/ivez : Sivrisinek benzeri küçük bir ısırıcı sinek, mucuk. - uz : Mahir.
Ericek’te : uz : Usta.ü/ü
Arama amacına uygun sözcük bulunamadı.
- v
Dîvânü Lugâti’t Türk’te (v) harfi ile başlayan yalnızca iki sözcük bulunmaktadır.
x
Arama amacına uygun sözcük yok.
y
—
- yagır : Bir hayvanın sıtındaki yara, eyerin sürtünmesi sonucu oluşan yara.
Ericek’te : yağar : Hayvanın sırtında eyerin sürtünmesi sonucu oluşan yara. - yalındaq : yalındaq er : Çıplak adam.
Ericek’te : yapıldak : Çıplak . Ör.: yayan yapıldak düştük yola: Yaya ve çıplak ayak düştük yola. - yarpuz : Fesleğen; bir bitki.
Ericek’te : yarpız : Yarpız, yabani nane. - yaşıl : Yeşil.
Ericek’te : yaşıl : Yeşil. - yazı : Açık arazi; ova.
Ericek’te yazı : Düz arazi, ova. Ör.: yazı yaban : Issız düz ova. - yeg : Daha iyi.
Ericek’te : yeğ : Daha iyi. - yeldi : atlıg yeldi : Atlı acele etti.
Ericek’te : yelmek : Sonu boş işe hizmet etmek. Ör.: boşa yeldi : Boşuna çabaladı. - yen : İnsan bedeni.
Ericek’te : yen : Beden. Ör.: yenime dar geldi : Bedenime dar geldi. - yılqı : Bütün dört ayaklı çiftlik hayvanlarına verilen genel ad.
Ericek’te : Başı boş gezen at ya da at sürüsü. - yolaq : Çöldeki küçük yol.
Ericek’te : yolak : Dağlardaki dar geçitler, dar yollar. - yumuş : İki adam ya da başka birileri arasındaki mesaj (risâle). Nitekim “melek”e de yumışcı derler; çünkü (Arapça) melek sözcüğü “mesaj (risâle)” anlamına gelen eluk sözcüğünden türetilmiştir. Türklerin kendi dilinde “melek” anlamına gelen bir sözcük yoktur.
Ericek’te : yumuş : Buyurulan iş ya da işler. Ör.: ağzı yumuş dolu: Çok iş buyurur. - yuwqa : Herhangi bir şeyin ince olanı.
Ericek’te : yufka/yuka : İnce. Yufka ekmek : İnce ekmek. - yülitti : er saçın yülitti :Adam saçını tıraş ettirdi. Yülitmek.
Ericek’te : yülütmek : Saçı dipten kestirmek.
z
—
Dîvânü Lugâti’t Türk’te (z) harfi ile başlayan yalnızca 7 sözcük vardır.
Bir yanıt yazın