BİR RIZA YETİM VAR
BİR RIZA YETİM VAR
Üniversitede odamdayım. İki kişi girdi. Prof. Dr. Cengiz Çakır tanıştırdı. Bekir Özgen dedi. Cengiz Hoca ile aynı bölümde çalışıyorduk ama ikinci kişiyi ilk kez görüyordum. Buna karşın yıllardan beri tanışıyor, konuşuyor ve oturup kalkıyormuşuz gibi ve de dün bıraktığımız yerden başlarcasına başladık söyleşmeye.
Bekir Özgen önce kendi yayını bir kitap koydu masama. Köy Enstitülerinde Uygulanan Eğitim-Öğretim İlke ve Yöntemleri adlı bir yayın (TÖS Birincilik Ödülü, 1971). Söz buradan açıldı. Yayının araştırma amaç ve yöntemleri, anket soruları, değerlendirmeleri, çıkarımları, önerileri derken ülke dolusu konu çıktı ortaya. Köy sorunu, köylülük, kalkınma, tarım, eğitim öğretim sorunu ve bu bağlamda bir sürü sorun ya da sorunlar. Konuş konuşabildiğin kadar, konuş konuş bitmez.
Bekir Özgen’le konuşmalar ilk tanıştığımız o günkü ile sınırlı kalmadı. Benim kırsal toplumbilim çalışmalarım, Köy Öğretmeni Tarım ilişkisi araştırmam, şiirlerim, Bekir Özgen’nin araştırma yazarlığı, eğitimciliği, iki ciltlik anı romanı, öykücülüğü şerbetledi buluşmalarımızı, şerbetlendik sık sık, konuştuk, tartıştık uzun uzun.
Bir süre sonra çoğaldık. Yeni yazarlarla buluştuk, her anlamda çoğaldık, varsıllaştık. : Ahmet Cengiz (Şair), Ali Kaya (Öykü yazan), Ayhan Çıkın (Şair), Bekir Özgen (Araştırıcı yazar, öykü yazarı), Cahit Armağan ( Yazar, şair) , Emin Ugunlu (Şair), İsmail Tuna (Editör, yazar), Nurettin Özkan (Şair), Osman Gökçe (Şair), Rıza Yetim (Yazar). Şevket Toker ( Şair), Turgut Dereli (Köşe Yazarı). Bornova merkezli toplanıyorduk. Çeşitli konuları tartışıyor ve görüşlerimizi paylaşıyorduk.
Jean Jacques Rousseau’nun dediği gibi (İyi olduğunu duyumsadığım her şey iyidir, kötü olduğunu duyumsadığım her şey kötüdür) anlamında benmerkezli bir değerlendirme de olsa okuyucunun hoşgörüsüne sığınarak diyorum ki grubumuzun her üyesi örnek insan, örnek yurttaş, örnek arkadaştılar. Öğretmendiler, her bildiklerini herkesle paylaşmanın heyecanını taşıyan. Üretken yurttaştılar, emeklilik kavramını yok sayan. Yazardılar, okudukça sizi çoğaltan ve varsıllaştıran. Arkadaştılar, kuyu kazmasını bilmeyen. Her birisi yazılası insandılar. Ben içlerinden hepimizin abisi olan Rıza Yetim için onu tanıyanların (Bir Rıza Yetim Vardı) diye anma acısını yaşamadan önce (Bir Rıza Yetim Var) diye başlık atmanın mutluluğunu yaşamak istedim.
Rıza Yetim köyde doğdu (Ularca-Soma-Manisa, 1931). Köy Enstitüsünde okudu (Kızılçullu-İzmir), köylerde, kentlerde öğretmenlik ve yurdun dört bucağında müfettişlikler yaptı. Biriktirdiği altın damlası gözlemleri ve dağarcığına doldurduğu bilgilerle köyleri, köylüleri ve başta eğitim olmak üzere yurdunun, yurttaşının ve ülkesinin sorunlarını yazdı.
Şiir yazdı her dizesi bir sevgi bayrağı olan, her sözcüğü, her hecesi Türkçe’nin açık, arı, duru ve aydınlık yüzünü yansıtan. “Türkçe bir ulus, büyük bir uygarlık, her sayfası destanlarla dolu bir tarihtir” diye yazdı yazdıklarını. Bakınız bu bağlamda ozan “Hep bizleri söyler dili” diyerek ozanlığı nasıl tanımlıyor? :
OZAN
Kuş değmez türkülerine
Üşümez yüreği
Bir titrek ezgidir adı dudaklarımızda
Ay yağar dizelerine geceleri
Güneş içer gözleri çağlar boyu
O bir usanmaz ozandır
Aydınlıkları dokur durmadan
Bakışı bahar
Kokusu insan
Sevgisi insandır onun
Ozandır o
Hep bizleri söyler dili
Hep bize bakar sevgiyle
Üşümez yüreği
Kuş değmez türkülerine dört mevsim
Tükenmez aşklarımız
Tükenmez acılarımız yankılanır dizelerinde
Ozandır o
Bakışı bahar
Kokusu insan
Sevgisi insan olan
-Çağdaş Türk Dili dergisi Eylül 1998 sayı 127-
Yunus Gibi dillenerek, Yunusca düşünüp Yunusca duygulanarak yüreğindeki insan sevgisini şöyle ağıtlaştırır Sivas’ta ? :
YUNUS GİBİ
……
Kim kırarsa bir gönlü
Kim incitirse bir canı
Onun günü gece olur
Yüzü gülesi değil
Uçtu gitti sevi kuşu
Karardı Sivas güneşi
Yasa boğdu dağı taşı
Acılar dinesi değil
……….
-Çağdaş Türk Dili dergisi Haziran 1998 sayı 124-
Ozan Rıza Yetim’in sevgisi gökyüzü kanatlıdır, çok boyutludur. Yalnızca insanı, yalnızca bir coğrafyayı, kısaca yalnızca yalın ve yalnız bir ögeyi değil tüm varoluşu kapsar. Bilimi kapsar, sanatı kapsar, dili kapsar ve hepimize seslenip Neden Kardeş Olmayalım der :
NEDEN KARDEŞ OLMAYALIM
Türkçe gibi dilimiz var
Neden kardeş olmayalım
Sevgi dolu yolumuz va
Neden kardeş olmayalım
Uçan kuşuz bayrak bayrak
Altımızda vatan toprak
Türkü söyler Kızılırmak
Neden kardeş olmayalım
……….
-Mersin Yenice 4. Barış ve Kültür Festivali kapsamında düzenlenen ‘İnsan Sevgisi’ konulu 3. Şiir Yarışması’nda hece vezni dalı 1cisi-
O yetiştiği ocağı unutmayan, kültürünü özünde özbenliği ile yoğuran bir Köy Enstitülü ozandır. Her 17 Nisanda Biz başlıklı şiirinde bu ocağa duyduğu inançlı bağlılık ve bu ocaktan aldığı özgüvenle,
Bir yel eser üstümüze 17 Nisandan.
Üstümüze esen Nisan yeli,
bize aydınlıklardan selam getirir.
“Sis dağının başında borana bak borana!’ diye haykırır.
-Öğretmen Dünyası dergisi Nisan 2000 sayı 244-
Rıza Yetim özgün ve özgür düşüncelerini yalnızca şiirle değil yayınladığı bir çok kitapta anlatmıştır.
Öykü yazdı : Ateşle Su Arasında, Sevgi Kapısı, Çıkış Kapısı, Sivaslı Güvercin.
Çocuk öyküsü yazdı : Eren’in Kuzusu, Zeynep’in Uçma Tutkusu, Derin’in Balıkları, Küçük Kahraman Zor Ali, Pir Ali, Keçikalesi, Ak Güvercin, Kurdu Ağlatan Kuzu, Ergün’ün Yaşam Serüveni, Yaşam Savaşı, Yaramaz Sıpa, Kara Kuzu, Ayna, Atatürkçüyüm, Sarı Kedi Tarla Faresi, Ezgi’nin Resimleri, Onat’ın Yaz Dinlencesi,
Çocuk Roman’ı yazdı : Aslan mı Tilki mi, Bir Genç Kızın Hayat Başarısı (Romence’ye çevrilmiştir), Mutluluğu Arayan Adam.
Roman yazdı : Tersine Akıtılmak İstenen Uygarlık Irmağı, Oramanlar’ın Sonu, Küçük Anne, Ersin Beyin Karıları Kızları, Göç Vurdu Beni, 17 Nisan’dan Gelen Biri.
Rıza Yetim durmadan çalıştı, durmadan yazdı, durmadan üretti. Ülkesi ve insanının sevgisi yüreğinde hep taze kaldı ve hep filizlendi yeniden yeniden. O bu sevgi ile yaşadı, bu sevgiye doymadı, bu sevgi ile yazdı ve bu sevgi ile hep genç kaldı.
Bunca etkinlikler, bunca yazmalarda Rıza Yetim hangi güdü ile yazdı, onu yazmaya iten neden ya da nedenler neydi, neyi yazdı, kimleri yazdı, nasıl yazdı?
Ben sözcüklerin parmak izleri olduğunu düşünürüm. Sözcükler bilgi yüklü küplerdir. Onlar incelenerek, irdelenerek birçok toplumsal ve bilimsel gerçeklere ulaşılabilir. Bu nedenle ben de Rıza Yetim’in eserleri konusunda bir yargıya varmak için onun eserlerinde kullandığu sözcüklerin aracılığına başvurdum.
Örneğin Rıza Yetim’in Öykülerinde, romanlarında adı geçen yer adlarını inceledim. İşte onlardan bir avuç sözcük : Taşlıçayır, Geyiklidere, Yalınayak Köyü, Yardere Köyü, Cindere, Tilkitaşı, Tosuntepe, Akmeşe Köyü, Güllüceli Köyü, Tepebağ, Çamoba, Kaklıktepe, Karyağmaz Köyü, Ericek Yaylası, Çepni Obası, Urumderesi, Çukurbağ Köyü, Pıynarlıburun.
Bu yer adlarından anlaşılıyor ki Rıza Yetim köyü yazmış, kırı yazmış. Buralarda yaşayan insanları yazmış. Onların yer adlandırma mantıklarını, davranışlarını ve dillerini yazmış. Adbilim (Onomastik ) konusunda çalışanların yararlanabileceği çok yüklü bir de veri dağarcığı sunmuş.
Yine örneğin eserlerindeki kahramanların adlarını araştırdım. Saptadığım adlardan özel bir seçim yapmaksızın küçük bir liste sunuyorum : Kurtörenli, Çakır Hasan, Elbiz Elif, Tıpır Emine, Kıpıkgöz, Yazgülü, Yanboyun İbramca, Şengün Türe, Geyik Celâl, Umut Öğretmen, Fadik, Türkü Elif, Çoban Duran, Çelgin Halil, Kübbacak Yeter, Eğriboyun İmam, Çavdarbacak Ömer, Yülük Bekir, Taşkafa Mestan, Gomünist Öğretmen, Bilge Polat, Bayan Hiçyılmaz, Dursun Başakçı.
Rıza Yetim’in kahramanları bu listedeki gibi insanlardır. Yani dağda bayırda yaşayan, koyun kuzu güden, tarlada tabanda çalışan, köyden çıkıp kent diye bir barakaya, bir gecekonduya sığınan, yarı aç yarı tok yok yoksul geçinen insanlardır. Bir de bu insanlara beyni ile yüreği ile yardıma koşan umut öğretmenler var, gominist öğretmenler var. Yani Rıza Yetim altuçtakilerin derdini dert edinmiş ve onları yazmıştır.
Yazarın eserlerinde kullandığı özgün sözcükler ve deyimlerden de örnekler topladım: Apıldamak (emeklemek, bebek için), tansık (mucize), korkma ciğerim, pürçek, Eşece, Eşeli, Eşe, sanrı (sanısal algı), sayrıevi (hastane), şilte (yer yaygısı), yüzünü yülütmek (yüzünü tıraş ertirmek), sümsük (aptal, mıymıntı, sünepe), sümdük ( umacı), acar (gözü pek, kabına sığmaz), kuşluk, ağılık (zakkum), gölek (küçük su birikintisi), din alıp iman satmak, yeğni, dulda, sak, semeken (ahmak), çakır, ayakyolu, göbelek (mantar), horanta (aile) , alaçık (küçük çadır), hortlak, helke, tamu (cehennem), yanıl, gövel, kaykı, topak, muştulamak, tepelik, şişirtmeç (balon), ekti oğlak, kele, bencil, süzünme, edik, , okuntu, yağıncı, özenci, tekesek olmak, ikircime, evlek, ürgülemek, çaltı küpe, söbe, sağaltman, izlek, kıyacı, çimmek, ocağı tüttürmek, Tekeli Oymağı, Tezikip gitmek, ürkü, alaysımak, yüreği telesimek, musandıra.
Rıza Yetim, bu örneklerden de anlaşılacağı üzere, eserlerinde bir dil derleyicisi gibi derlemeler yapmış, unutulmaya yüz tutmuş sözcüklerimize, deyimlerimize can vermiş, kendisi de dilimize bu bağlamda yeni sözcük ve deyimler kazandırmış ve dilimizin gücüne güç katmıştır. Ayrıca da bu yönü ile dilbilimcilere, halkbilimcilere, toplumbilimcilere ve adbilimcilere yararlanabilecekleri değerli bir veri tabanı da oluşturmuştur. Yani Rıza yetim üretmeye ve öğretmeye yalnız sınıflarda, derslerde değil eserleriyle de devam etmiş ve devam etmektedir.
Evet, bir Rıza Yetim var. Binlerce takvim yaprakları düşmüş doğdu doğalı, yüreği düşmemiş, yüreği ulusuna ve ülkesine sevdalı, yüreği ondördünde bir şair, bir gönül eri. Ülküsü, devletimizin kuruluş felsefesi içinde çağdaşlaşması, uygarlaşması olan ve bu yolda kendi görüş, bilgi ve emeğini ulusunun emrine cömertce sunan bir öğretmen, bir yazar, bir abi, bir candost Rıza Yetim var. Çok yaşa, sağlıklı yaşa, bizlere daha çok yaz Rıza Yetim Abi.
Osman Gökçe
13.12.2017
Bir yanıt yazın