Skip to content
Prof. Dr. Osman GökçeBu sayfa ulusumun, ülkemin, devletimin ve tüm insanlığın yararına olduğuna inandığım bilgilerimi, deneyimlerimi, düşüncelerimi ve duygularımı ilgilenen herkesle paylaşmak, tartışmak, geliştirmek ve böylelikle doğrularda, güzelliklerde ve iyiliklerde hep birlikte buluşarak çoğaltmak ve bütünleşmek için açılmıştır. Prof. Dr. Osman Gökçe
  • Ana Sayfa
  • Yazılar
    • Güncel
    • Anılar
    • Öyküler
    • Tarım
    • Ormancılık
    • Çevre
    • Genel
  • Yayınlar
    • Makaleler
    • Bildiriler
    • Kitaplar
  • Şiirler
    • Şiir Seçkisi
  • Ericek
  • Duyurular
  • Fotoğraflar
  • İletişim

TARIMSAL GİRİŞİMCİLİK VE GELİŞTİRİLMESİ

16 Mayıs 2010 0 comments Article Tarım

 

 

TARIMSAL GİRİŞİMCİLİK VE  GELİŞTİRİLMESİ

Prof. Dr. Osman GÖKÇE
E. Ü. Ziraat Fakültesi
osman.gokce@ege.edu.tr

1.GİRİŞ

Üretim fonksiyonunun emek, sermaye ve doğa ile birlikte dördüncü faktörü girişimcidir. En azından bu temel özellik nedeniyle, girişim ve girişimcilik üzerinde gerek araştırma, eğitim ve öğretim çevreleri ve gerekse de yönetici ve uygulayıcılar geçmişten beri yoğun bir biçimde durmuşlar ve durmaktadırlar. Bu konuda kitaplar yazılmakta, bilimsel toplantılar düzenlenmekte, seminerler verilmekte, girişimciliği geliştirme enstitüleri ve benzerleri gibi kurumsallaşmalar yaşanmakta ve birçok akademik programlarda da dersler okutulmaktadır. Çünkü girişimciliğin, değişimin ve dönüşümün temel unsurlarından birisi olduğu görülmekte ve tarihi süreçte olduğu gibi günümüzde de son derece devrimci bir rol oynadığı ve oynayacağı ileri sürülmektedir.

Bu böyle olmakla birlikte, tarımın da bir ekonomik sektör olmasına,  değişim ve dönüşüme en çok tarım sektöründe gereksinim duyulmasına rağmen tarımsal girişim ve girişimciliğin üzerinde neredeyse hiç durulmadığı görülmektedir. Tarımsal kesim, bazı adını anıp geçme biçimindeki değinmelerin ya da konu ile ilgili ufak tefek devinmelerin dışında bu konuda ilgisiz davranmaktadır. Örneğin, gerek Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve gerekse de  ziraat fakülteleri tarımsal girişimciliğin, kendi alanlarını ilgilendiren yönleri üzerinde programlar geliştirememişlerdir.

Aşağıdaki makale bu boşluğun doldurulmasına katkı amacı ile hazırlanmıştır.

2. GİRİŞİMCİ VE GİRİŞİMCİLİĞİN TANIMI

Her canlı yaşamak için bir şeyleri tüketir. Tüketim yaşamanın vazgeçilmez bir gereğidir. Biz insanlar için tüketim ise ancak üretmekle mümkün olur. Artık, doğada kendiliğinden var olan,  bütün insanların dilediğince tüketebileceği kadar bol bulunan ve ekonomistlerce adına serbest mallar ya da doğal mallar denilen bir mal yoktur. Artık, ne su bedava ne de hava bedavadır. Yani tüketmek için üretmek, dolayısıyla da yaşamak için üretmek zorunludur.

Üretim, üretim faktörleri ile elde edilen üretim miktarı arasındaki ilişkileri gösteren bir fonksiyon çerçevesinde gerçekleşir. Emek, sermaye ve doğal kaynaklar temel üretim faktörleridir. Ancak, bu faktörler kendiliğinden bir araya gelerek üretim yapmazlar. Bunları bir araya getiren ve üretimi yapan girişimcidir. Dolayısıyla girişimci, riski de göze alarak,  üretim faktörlerini bir araya getiren ve mal ya da hizmet üreten kişidir. Girişimcilik de bu olayın adıdır. Üretimden, üretime katkıda bulunan sermaye faizini, emek ücretini ve doğa rantını alırken girişimci de kar payını alır.

Girişimcilik 1) kamu girişimciliği ve 2) özel girişimcilik  diye ikiye ayrılabilir. Bizim burada ele aldığımız özel girişimciliktir. Yine girişimcilik sektörlere göre 1) sanayi girişimciliği, 2) ticari girişimcilik, 3) hizmet girişimciliği ve 4) tarımsal girişimcilik olarak da sınıflandırılabilir. Bizim burada ele aldığımız girişimcilik tarımsal girişimciliktir. Tarımsal üretimin herhangi bir dalında yapılan girişimcilik tarımsal girişimciliktir. Bu işi yapan kişi de tarımsal girişimcidir.  

3. GİRİŞİMCİLİĞİN ÖNEMİ

Girişimciliğin, daha doğrusu özel girişimciliğin, üretim fonksiyonunda bir üretim faktörü olarak 18. yüzyılda ortaya çıktığı, ancak başlangıçta yeterli kabul görmediği ve fakat 19. yüzyıldan başlayarak, özellikle 20. yüzyılda, kendisini kabul ettirdiği ve ekonomi teorisine girdiği bildirilmekte ve ekonomik büyümenin ve kalkınmanın itici ve çekici gücü olarak ortaçağdan günümüz toplumuna geçişte dönüşümcü unsurların başında girişimciliğin geldiği  ifade edilmektedir (ALADA,2001-AKTAN,2001). Örneğin M. Weber, kapitalist ruhun canlandığı ve etkili olduğu her yerde  yeni bir toplum düzeninin ortaya çıktığını ifade ederken karşı düşüncenin temsilcisi K. Marx da girişimci burjuvazinin bütün feodal, ataerkil ve romantik ilişkileri yıkarak, insanı efendilerine bağlayan feodal bağları kopararak tarihte son derece devrimci bir rol oynadığını ileri sürmektedir. Yani girişimcilik bir iktidar gücü olarak da tanımlanabilmektedir.

Bugün, özellikle liberal ekonomistlerin ve sosyologların girişimciliğe çok özel ve ayrıcalıklı bir yer verdikleri ve onu endüstriyel toplumların en belirgin özelliklerinden birisi saydıkları  bilinmektedir. Örneğin işsizliğin önlenmesi, toplumsal refah ve yaşam kalitesinin artırılması, bilim ve teknolojinin gelişmesine katkıda bulunması, ülkenin kullanılmayan gizil güçlerinin (potansiyel) harekete geçirilmesi vb. gibi konularda çok önemli işlevler üstlenebileceği ileri sürülmektedir (YILDIZ, B. , 2004). Yine örneğin, Avrupa Komisyonu da, Avrupa’nın girişimcilik atılımının daha etkin bir biçimde desteklenmesi gerektiğini, yayınladığı “Avrupa’da Girişimcilik-Yeşil Kitap” adlı raporda bütün ayrıntıları ile ortaya koymuştur (TUSİAD, 2004).

4. GİRİŞİMCİ ZİHNİYET

Bu konuda akla gelen ilk soru girişimci zihniyetin ya da girişimci ruhun ne olduğu ve nasıl ortaya çıktığıdır. Yapılan değerlendirmelere göre, girişimci zihniyetin bir yaratma hevesi ve girişkenlik cesareti çerçevesinde kendisini gösterdiği görülmekte ve toplumsal değer sisteminin bir sonucu olduğu ileri sürülmektedir (MARDİN, Ş.1994-PILCHER, J. 1994). Yani girişimci ruhun, içinde yaşanılan toplumun kültürünün bir ürünü olduğu belirtilmektedir. Örneğin, azgelişmiş ülkelerde geleneksel davranış kalıplarının girişimci zihniyetin oluşmasını engellediği ve kısıtlayıcı bir rol oynadığı gözlemlenmektedir.

Bu bağlamda, daha 1912 yılında bir yabancı yazarın bizlerle ilgili bir değerlendirmesini burada dile getirmek düşündürücü olacaktır. Ayrıca, girişimcilik konusundaki kültürel mirasımızı daha iyi anlamamıza da yardım edecektir. Bu değerlendirme şöyledir (LANDAU, 1996):

“Yalnız memurluk etmek, askerlik yapmak, kazançlı işlere rağbet göstermemek Türkleri eksiltmiş ve fakirleştirmiştir. Türklerin, arazi sahibi olan birkaç yüz bininden gayrısı memurluk ve askerlikle geçinen proleteryadır. Bunlar açlıktan ölmeyecek kadar bir maaşla iktifa ederler. Türkler zaten şayan-ı hayret derecede kanaatkardırlar. Yılda bir kere, o da bayram günü esvap yaptırırlar ve o esvabı yıl boyunca giyerler. Bu kadar az ihtiyacı olan bir halkta teşebbüs fikri ve gayret ateşi için bir saik olmayacağından, bittabi Türkün hat-ı iktisadiyeleri de mahduddur, ticaretleri adeta yok gibidir”. 

İnsanın ortamın ürünü olduğu savı eski ve kanıtlanmış bir savdır. Doğacı bilim adamları da hem genetiği ve genotipi çok önemsemekle birlikte hem de fenotipi çok önemserler. Yani, aslında yalnızca insanlar değil ve fakat bütün canlılar ortamın ürünüdürler. Dolayısıyla, insanda girişimcilik ruhu da, genetik olarak var olabileceği gibi, çevrenin ve eğitimin etkisiyle de oluşup gelişebilecektir.   

5. GİRİŞİMCİ KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ

Girişimciyi bir özel kişilik tipi olarak kabul etmek, kanımızca doğru bir yaklaşımdır. Bu özel tipin özellikleri konusunda çok sayıda yayın ve görüş bulunmaktadır. Aşağıda, bu görüşlerden bir özet verilmiştir (MERİH, K., 2003-BAŞTÜRK, Ş., 2003-DOLGUN, U., 2003-BOZKURT, V., 2000-WEBER, M., 1999-TİTİZ, T.,1994-BAECHLER, J., 1994). Sıkça vurgulanan girişimci özellikleri şunlardır :

1) Üretimi en önemli değer saymak ve çalışma kavramını kutsallaştıran bir ahlaki anlayışa sahip olmak.
2) Servet artışını bir olgunlaşma ve başarı olarak değerlendirmek.
3) Servet artışını üretime yönlendirmeyi temel almak.
4) Gelecek odaklı olmak.
5) Kişisel faaliyetleri mesleki alanı içinde sınırlandırmak.
6) Sürekli olarak çalışmayı yaşamanın bir parçası olarak görmek ve mutluluğu çalışmakta aramak.
7) Daima hesaplı ve kitaplı olmak.
8) Kazanç ve verimliliği önemsemek.
9) Pragmatist olmak.
10) Geleneksel bağlılıklara mesafeli durmak ve toplumculuk yerine bireyci olmak.
11) İş ile özel yaşamı birbirinden ayırmak.
12) Dünya görüşünü ekonomik ve sosyal çıkarlara göre belirlemek.

Kuşkusuz bu sıralanan özelliklere sahip olmayan girişimciler de olabilir ya da bu özelliklere eklenecek başka özelliklerden de söz edilebilir. Bu konuda, biraz önce de belirtildiği gibi, pek çok çalışmalar yapılmıştır. Örneğin yaratıcı kişilik için LEVİNSTON ölçeği diye bir ölçek geliştirilmiştir. Bu ölçeğe göre yaratıcı kişilik ;

1) Düşünsel davranış karakteristiği olarak a) ansiklopedik ve sentezcidir, b) soyutlayıcı ve yeniden sentezcidir, c) pratiktir ve d) belirsizliğe katlanabilir ve telaş göstermez.
2) Duygular ve  ilişkiler konusunda a) doğaldır, b) örgütsel başarıya önem verir, c) işlere doğrudan katılır, d) otoriteye ve otorite sahiplerine saygılıdır,e) anlatacağını çok iyi anlatır ve f) sürekli enerjiktir.
3) İyi tahmin yapar ve sezgi sahibidir.
4) İletişime çok önem verir.

6. GİRİŞİMCİ KİŞİLİĞİN KAZANILMASI VE GİRİŞİMCİLİK EĞİTİMİ

Yukarıda da belirtildiği üzere, doğuştan gelen özelliklere saygılı olmakla birlikte, insanın ortamın ürünü olduğu tezi de çok güçlü bir tezdir. Bu tezi daha da genişleterek canlı, ortamın ürünüdür biçimine de sokabiliriz. Dolayısıyla hem doğuştan var olan bazı uygun özelliklerin geliştirilmesi ve hem de kişiye yeni özellikler kazandırılması  yolu daima açıktır.

Bu konuda bütün dünyada ve özellikle de batı ülkelerinde hem toplumsal kaynaklı ve hem de örgütsel odaklı eğitimler ve öğretimler çok yaygındır. Toplumun, girişimciliği teşvik edici anlayışı ve bu yönde bireyi yönlendirişinin yanında eğitimin her kademesinde girişimci kişiliği geliştirici yöntemler uygulanmakta ve eğitim programlarına dersler konulmaktadır. Girişimci bir toplum yaratma ve girişimcilik zihniyetinin ve becerilerinin geliştirilmesi için ders programlarında girişimciliğe yer verilmesi, kurslar ya da uzaktan eğitim vb. yollarla girişimcilerin eğitilmesi, üniversitelerde daha fazla girişimcilik eğitimi yapılması, bu konudaki araştırmaların desteklenmesi vs. biçiminde çabalar gösterilmektedir.

Bu bağlamda olmak üzere, ülkemizde de bazı çalışmalar yapılmaktadır. Ancak, bunların yetersiz olduğu bilinmektedir. Bu eksiklik, özelikle de mühendislik dallarında daha çok görülmektedir. Mühendislerimiz iş dünyasının ortağı olmak için değil de çalışanı olmak için yetiştirilmektedir. Bunun yanlış olduğunu düşünmekteyim. 

Mühendislik dalları içerisinde de en olumsuz görüntüyü ziraat fakülteleri vermektedir. Ziraat fakülteleri girişimcilik ve girişimci insan yetiştirilmesi konusunda henüz yeterli programlara kavuşturulamamıştır. Bu fakültelerde hala, komuta-kontrol sistemine göre devlet kadrolarında çalışacak özellikte eleman yetiştirmek için ziraat mühendisliği eğitimi ve öğretimi yapılmaktadır. Üretim, işleme, pazarlama vs. gibi alanlarda çok büyük bir işlem hacmine sahip olan tarım sektörümüzde, bu işleri en iyi bilmesi gerekenlerin yani ziraat mühendislerinin işsiz kalmalarını başka türlü açıklamak da mümkün değildir.

7. GİRİŞİMCİLİĞİN ÖLÇÜLMESİ

Bu konuda çeşitli ölçütler bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şöyledir :

1) Kendi İşinde çalışma Tercihi
Kendi işinde çalışmayı ücretli olarak çalışmaya yeğlemek bir girişimcilik eğilimidir. Örneğin, bu oranın Avrupa’da %45 ve ABD’de %67 olduğu bildirilmektedir.

2) Her 100 Kişi İçindeki Girişimci Sayısı
Toplumların girişimcilik özelliklerini tam olarak yansıtmamakla birlikte bu ölçüt de kullanılmaktadır. Bu ölçüte göre bazı ülkelerin girişimcilik indeksi şöyledir :
Japonya 5.1, İsrail 6.0, İngiltere 7.7, ABD 11.7, İrlanda 12.0, Kore 15.0 ve Türkiye 4.6

3) Kadın İşverenlerin Oranı
Cinsiyet açısından bir ölçü olmaktadır. Örneğin, Türkiye’de tüm işverenler arasında kadınların oranı %3,3  ve tüm dünyada erkek girişimci kadın girişimcinin 2 katı olmasına karşılık bizde 29 katıdır.

5) Kendi İşinde Çalışma Oranı
Bizim çiftçiler örneği düşünülürse bu ölçüt çok eleştirilebilir.

8. TÜRKİYE’DE TARIMSAL GİRİŞİMCİLİK

Yedinci Genel Tarım Sayımına (2001) göre, ülkemizde toplam 3 075 516 adet tarım işletmesi vardır (DİE, 2004). Ortalama işletme büyüklüğü Türkiye’de 61.01, en büyük Şanlıurfa’da 194.85, en küçük Rize’de de 11.51 dekardır. Ortalama işletme büyüklüğü AB’de 174 ve ABD’de ise 1900 dekardır.

Bizim işetmelerimizde üretim fonksiyonunun temel faktörleri olan sermaye yetersiz, emek niteliksiz, doğa küçük ve parçalı ve girişimci de yoktur. Örneğin DPT’ye göre, yeter işletme büyüklüğü yani asgari ücret ölçüsünde geçim sağlamak için gerekli arazi Orta Anadolu’da 90, Karadeniz’de 40, Ege-Marmara’da 60, Güneydoğu’da 140 ve Akdeniz’de de 50 dekardır. Dolayısıyla, bu büyüklüklerin altındaki işletmelerin sermaye birikimi sağlamaları ve yarışmacı piyasaya göre üretimde bulunmalarını beklememek gerekir. Ancak burada sermaye, emek ve doğa üzerinde durulmayacak ve girişimcilik konusu ele alınacaktır.

Önce ve kısaca ülkemizde tarımsal girişimci kime deniyor sorusunun yanıtını arayalım. Köyde kalıp okuyamayan, kente gidip başka bir iş tutamayan ve miras yolu ile intikal eden küçücük arazilerde ister istemez tarımsal uğraş içinde bulunan insanlara biz tarım işletmecisi diyoruz, tarımsal girişimci diyoruz. Girişimcinin sermayesinin miras yolu ile kalması suç da değil, kötülük de değildir. Ancak, bugünkü çiftçilerimiz böyle bir miras olduğu için girişimci olmuşlardır. Aksi halde bunların girişimci olmak gibi ne hevesleri var ve ne de bunlar bugünkü halleri ile girişimciliğe uygun kişilerdir. Yukarıda sayılan girişimci özelliklerinin bunlarda olmadığı bilinen bir gerçektir.

Bu arada, ülkemizde gerçek girişimci kimliğinde  tarımsal girişimcilerin olduğu da bilinmektedir. Örneğin sütçülük, besicilik, tavukçuluk, fidancılık vs. gibi üretim dallarında kurulmuş olan örnek işletmelerimiz ve bunları kuran girişimcilerimiz de vardır. Bu tür girişimcilik, ülkemizin daha çok Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde yoğunlaşmıştır. GAP Bölgesinde de kurulmuş ve kurulma çalışmaları yapılan bu tür faaliyetler bulunmaktadır. Bunlar olmasaydı, kırmızı ete oranla göreceli olarak Avrupa’dan bile daha ucuz olan bunca beyaz eti nasıl üretirdik? Üç-beş tavuklu çiftçilerle bu işin altından nasıl kalkılırdı? Kalkılamazdı. Hatta, bu girişimciler arasında doğrudan  ya da dolaylı olmak üzere yabancı sermayeli girişimciler de bulunmaktadır. GAP için İsrail’le olan dirsek teması ve bazı sözleşmeli tarım uygulamaları bu bağlamdaki örneklerdir. Ancak, ülke girişimcilerinin tarım sektöründeki bu boşluğu ve fırsatı yeterince anladıkları söylenemez. Bu nedenle de ülke tarımı içerisinde bu tür işletmeler çok küçük bir yer tutabilmektedirler.

Bu durumda şu sorunla karşılaşıyoruz : Tarım bir üretim sektörü olduğuna göre, tarımsal üretim fonksiyonu içinde girişimci faktörü, girişimci özelliğinde olmazsa yani girişimci faktörü eksik ya da yok olursa üretim nasıl optimize edilir? Edilemez ve de edilemiyor. Yıllardır Türk tarımı bir kısıkta ve bir kıskaçtadır. Ne ileri gidiyor ne geri gidiyor.

Diğer yandan, çok önemli bir konu da Türk tarımının dışa bağımlılığıdır.  Şöyle ki : Biz yalnızca yurtiçi tüketim için değil aynı zamanda dışsatım için tarımsal üretim yapmak zorundayız. Dışsatım pazarlarının koşullarını ise biz belirlemiyoruz. Uluslar arası düzeyde belirlenen bu koşullara göre mal satabilmemiz için  bu pazarlarda yarışabilir nitelikte ve maliyette mal üretmemiz gerekir. Tarım işletmeciliğimizi modernleştiremezsek de bu tür mal üretemeyiz ve bu pazarlarda da yer bulamayız. Dahası, yurtiçi pazarları da kaybederiz. Çünkü, kendi tüketicimiz de dışalım yolu ile iç pazara gelen daha iyi ve daha ucuz yabancı malı yerli mala tercih edecektir. Bu olgu bugün cevizde, bademde, fıstıkta, kavun-karpuzda ve daha başka ürünlerde de zaman zaman ve yer yer yaşanmaktadır. 

 9. TARIMSAL GİRİŞİMCİLİK ALANLARI VE OLANAKLARI

Tarımın gelişim sürecinin üç aşaması vardır. Bunlar geçimlik tarım, ticari tarım ve endüstriyel tarım aşamalarıdır. Türk tarımında her üç aşama da aynı anda yaşanmaktadır. Oysa, amaç giderek ticarileşmek ve giderek endüstrileşmektir.

A- Bu bağlamda akla ilk gelen tarımsal girişimcilik alanı tarımsal pazarlamadır. Tarımsal pazarlama, tarım ürünlerinin üreticiden tüketiciye yani tarladan sofraya ulaştırılmasına kadar geçen tüm aşamaları kapsayan bir sistemdir. Ülkemizde bu sistemin iyi çalışmadığı ve pek çok sorunlarının olduğu bilinmektedir. Bu sorunlar 1) üretimden, 2) pazarlama kanallarından, 3) dış ticaret rejiminden ve 4) pazarlamacıdan kaynaklanan sorunlar olarak sınıflandırılabilir.

Bu sorunların hepsi çok önemlidir. Ancak, kanımızca en önemlisi pazarlamacıdan yani pazarlama girişimcisinden kaynaklanan sorunlardır. Tarımsal ürün pazarlamacılarının profili incelendiğinde görülecektir ki bu sistem içerisinde işin kaymağını yiyen küçük bir grup dışında kalan kadro çeşitli yetersizlikler içerisindedir. Bu boşluğun doldurulması için tarımı, yabancı dili, bilgisayarı, pazarlama bilimini bilen girişimcilere gereksinim vardır.

B- Tarımsal girişimcilikte ikinci bir alan tarımsal ürün işlemesi ya da endüstrisidir. Bu alanda bazı güzel örneklerimiz vardır. Örneğin, tarıma dayalı sanayinin merkezi olan Bursa ilimizde Türkiye domates salçası üretiminin %54’ü, meyve-sebze konservesi üretiminin %59’u, turşu üretiminin %50’si ve meyve suyu üretiminin de %24’ü üretilmekte ve ürününe göre değişmekle birlikte, üreticilerle meyve sebze işleme sanayisi arasındaki bütünleşme (entegrasyon) de %40 ile %100 arasında bulunmaktadır (ANONİM a, 2004). Ancak bu örnek yaygın değildir.

C- Son olarak, bir diğer tarımsal girişimcilik alanı da tarımsal üretim alanıdır. Bu konuda öncelikle dar alanlarda yapılabilecek üretimlerden başlanabilir. Örneğin besicilik, tavukçuluk, seracılık, fidancılık, mantarcılık vs. gibi tarımsal üretim alanları seçilebilir.  Bunun dışında, tarımsal üretim girişimciliğinde bir diğer yol da sözleşmeli çiftçiliktir.

Ancak, sözleşmeli tarım küresel sömürgeciliğin bir aracı olarak da görülebilmektedir (ORAL,2004). Bu savı doğrulayan haklı örnekler de vardır. Bu örnekler daha çok, tarıma dayalı sanayideki çok uluslu şirketlerin, Afrika ve Latin Amerika’da olduğu gibi, yoksul ülkelerin çiftçileri ile ve sömürgen bir anlayışla yaptıkları sözleşmeli tarımla ilgilidir. Yani tarımda ulusalcılığın dışlandığı örneklerdir. Elbette, tarımda ulusalcılığın ve toprak mülkiyetinin korunması esastır. Bu kayıtla,  sözleşmeli tarımı tümden suçlamak da yanlış olur. Örneğin, Türkiye Şeker Fabrikaları (TŞFAŞ) tarafından 1965’te başlatılan sözleşmeli şekerpancarı üretimi, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) tarafından yine 1965’te başlatılan ve 1980’de tohumculuğun özelleştirilmesi ile biten sözleşmeli hububat tohumu üretimi başarılı olmuş örneklerdir. Bunlar gibi  Devlet eliyle yapılan sözleşmeli tarım uygulamaları dışında, 1980’lerde hızla yaygınlaşan özel sektörle domates üreticisi arasındaki sözleşmeli tarım da anmaya ve örneksenmeye değer başarılı uygulamalar olmuştur.

Bursa’da 25 salça fabrikası 20 bin çiftçi ailesi ile 235 bin dekar alanda sözleşmeli domates üretimi yapmakta, ABD’de broiler yetiştiriciliğinde sözleşmeli tarım oranı %90’lara çıkmış bulunmakta ve Avrupa Birliği’nde tavuk ve dana etinin %95’i, sütün %99’u, yumurtanın %71’i, bezelyenin %85’i, domateste de %100’e yakını sözleşmeli olarak üretilmektedir (ÖZÇELİK, 1999). Bunlar, ülkemiz için düşündürücü örnekler olmalıdır.

10. SONUÇ VE ÖNERİLER

Yukarıda yapılan açıklamalardan da anlaşılmaktadır ki girişimci faktörü olmayan bir üretim sektörü, başka her türlü eksikliği giderilse bile yine de başarısız olmaya mahkumdur. Oysa, Türkiye tarım sektörü, girişimci faktörü açısından eksiktir, yetersizdir ve fakat çaresiz değildir.

Diğer yandan, tarım temel sektördür. Çünkü, başka bütün sektörlerin anasıdır. Tarım sığınak sektördür. Çünkü, geçmişte bütün kapılar kapalı iken açık olduğu gibi, gelecekte bütün kapılar kapandığında da bizlere açık durur. Tarım stratejik sektördür. Çünkü, yaşatan sektördür. Dolayısıyla, yaşatan sektörü yaşatmak için, geliştirmek için yapılması gereken her şey yapılmak zorundadır ve bu da mümkündür. İmkanları harekete geçirmenin yolları da şunlardır:

A- Mevcut çiftçiler ve çiftçi köy gençleri arasından seçilecek gruplar oluşturularak süreklilik özelliği olan girişimcilik eğitimine tabi tutulmalıdır. Bu iş Bakanlık, Ziraat Fakültesi, Ziraat Mühendisleri Odası ve Ziraat Odası işbirliği ile yapılabilir.

B- Ancak, bu önerinin yerine getirilmesi sınırlı bir yarar sağlayacaktır. Bu nedenle, tarım sektörüne başka girişimci aktörlerin de girmesi gerekir. Bu yeni aktörler kentli girişimciler olmalıdır. Bilimsel tarım yöntemlerini öğrenmiş olan ziraat mühendisleri ve veterinerler olmalıdır. Kentli girişimcilerin girişimcilik konusunda deneyim ve bilgileri vardır. Böylelikle, tarımsal girişimcilikte köylü-kentli ya da köy-kent bütünleşmesi ve yardımlaşması sağlanacaktır. Yılarca köylüler kentlere koştular, kentlilerin hizmetlerinde bulundular, kuruluşlarında işçilik yaptılar. Şimdi sıra kentlilerdedir. Bugüne kadar, daha çok hizmet verdiği ulusal platformlardan uluslar arası platformlara çıkmak zorunda kalan tarımı, yalnızca bin türlü yetersizlikler içinde debelenen köylülere bırakırsak haksızlık etmiş oluruz ve başarısız kalırız. Tarımın başarısızlığı ise tüm ülkenin başarısızlığı olur.

Hiç kuşku duyulmamalıdır ki bu söylenen öneri ulusal bir yaklaşımla gerçekleştirilemezse bu alana uluslar arası aktörler girecektir. Bunun ilk işaretleri de  bazı alanlarda sözleşmeli tarım adı altında görülmeye başlanmıştır. Konu ile ilgili ilk örnekler çok yeni de değildir. Örneğin, 1866 yılında İngilizlerin baskıları sonucu çıkarılan bir yasa ile yabancıların taşınmaz mal sahibi olmaları hakkı tanınmış ve İngiliz tüccarlar Batı Anadolu’da 2.3-2.6 milyon dekar dolayında toprak satın almışlardır (KURMUŞ, 1974). İngilizler bu toprakları ortakçılık ve yarıcılık yolu ile işlettiler. İngilizler ile köylüler arasındaki ortakçılık anlaşmaları zaman içinde değişiklikler geçirerek, toprak kirasının ürün olarak ödenmesini öngören anlaşmalar yerini, kiranın para olarak ödenmesini öngören anlaşmalara bıraktı. Bu anlaşmalara göre, köylüler toprağı belirli bir kira karşılığı kiraladıklarına ve ürün kaldırıldığında belli bir bölümünü toprak sahibine satmaya söz verdiklerine ilişkin bir belge imzalamaya başladılar. Kira genellikle köylünün toprak sahibine satmakla yükümlü olduğu ürünün bedelinden düşülüyordu. Kira yöntemi gereğince İngilizlerin, ürünün belirli bir kısmını önceden kapatma hakkına sahip olmaları, beklenen ürünün sağlanamadığı yıllarda İngiliz tüccarların zarar etmesini önlediği gibi tüm riskler de köylünün üstüne yüklenmiş oluyordu. Çünkü bu tür anlaşmalara göre, toprak sahibi, köylüyü borcunu ödeyinceye kadar toprağında ücret vermeden çalıştırma hakkına sahipti.

C- Tarımsal girişimciliğe soyunan yeni aktörlerin bulunması da yetmez. Bu aktörler kendileri için büyük oranda yeni bir alan olan tarımsal girişimcilik alanında eksiksizce yapılmış yatırım projeleriyle desteklenmezse sonu hüsran olabilir. Bu tür projelerin yapımı için il bazında bir örgütlenmeye gidilmelidir. Tarımsal Girişimcilik Proje Merkezi vb. bir adla kurulması gereken böyle bir örgüt Ziraat Fakültesinin bilimsel desteğinde ve hatta bünyesinde olmalıdır.

D- Bugünkü ziraat fakülteleri, ilk kurulduklarındaki temel mantıkla eğitim-öğretim yapmaktadırlar.

Cumhuriyetimizin kuruluşunun ilk yıllarında, o günkü koşullara göre, ziraat yüksek eğitiminin amacı kısaca tarımın tüm dallarında yüksek düzeyde eğitim-öğretim yapmak, araştırma ve yayım etkinliklerinde bulunmak olarak saptanmış ve ziraat mühendisleri  çiftçiyi eğitmek görevi için yetiştirilmeye çalışılmıştır. Mezun olur olmaz Devlet kadrolarına atanan mühendisler de komuta-kontrol sistemine göre mesleki faaliyetlerini yürütmüşlerdir.

Dünya değişti, Türkiye değişti, tarım değişti, köylü değişti ve fakat ziraat fakültelerimizin bu anlayışı ve eğitim-öğretim biçimi bugün de değişmedi. Yetiştirildikleri alanda iş kurma, iş geliştirme ve iş yönetme yeterliliğinde ziraat mühendisi yetiştiremedik ve de yetiştiremiyoruz.
 
Girişimcilik eğitimi, diğer alanlara oranla geç bile olsa mühendislik dallarında da artık yerini bulmuş ya da bulmaya başlamıştır. Ancak, ziraat mühendisliği bu fırsattan nasibini hala alamamaktadır. Çevremize şöyle bir bakalım. Tarımsal girişimcileri inceleyelim. Görürüz ki bunlar içerisinde ziraat mühendisleri girişimci olarak yok gibi bir şeydir. Olsa olsa ücretli durumundadırlar, çalışan durumundadırlar. Bu son derece çarpık bir görünümdür. Ama gerçektir.

Bu nedenle, ziraat fakültelerinin eğitim-öğretim programları değiştirilmeli, bu programlara girişimcilikle ilgili dersler eklenmeli, girişimci mühendis tipi yetiştirebilecek iyileştirmeler yapılmalıdır. Bu yolun seçeneği ve bu değişimi yapamamanın mazereti yoktur.
 

KAYNAKÇA

1-AKTAN, C.C. (2001), “Girişimcilik Felsefesi”, http://www.canaktan.org/yonetim/kobi/girisimcilik-teorisi/girisimcilik-önemi.htm
2-ALADA, A.D. (2001), “İktisadi Düşünce Tarihinde Girişimcilik Kavramı Üzerine Notlar”, İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi No: 23-24 (Ekim 2000 – Mart 2001)
3-ANONİM (b) (2004), Girişim Rehberi 2004, Capital Dergisi, http://www.capital.com.tr
4-ANONİM (a) (2004), “Bursa Tarıma Dayalı Sanayiinin Merkezi Oldu”, http://www.ziraatci.com.tr (14.04.2004)
5-BAECLER, J. (1994), Çev.: M.A. Kılıçbay, Kapitalizmin Kökenleri, İmge Kitapevi, Ankara.
6-BAŞTÜRK, Ş. (2003), “Türkiye’de Girişimci Olmak: “Cevdet Bey ve Oğulları” Romanında Cevdet Bey ile Nusret Çekişmesi Üzerine İlk Notlar, Ekonomi ve Toplum, Cilt:5 – Sayı:1, http://www.isguc.org/arc_vie (17.11.2003)
7-BOZKURT, V. (2000), “Prütanizmden Hedonizme Yeni Çalışma Etiği”, Alesta, Bursa.
8-DİE (2004). 2001 Genel Tarım Sayımı, http://www.die.gov.tr
9-DOLGUN, U. (2003), Girişimcilik, ALFA Yayını, İstanbul.
10-KURMUŞ, O. (1974), Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, Bilim Yayınları, İstanbul.
11-LANDAU, J.M. (1996), Tekinalp Bir Türk Yurtseveri (1883-1961), İletişim Yayınları, İstanbul.
12-MARDİN, Ş. (1994), Siyasal ve Sosyal Bilimler, İletişim Yayınları, İstanbul.
13-MERİH, K. (2003), “Yaratıcı – Önder Kişiliğin Karakteristikleri”, http://www.eylem.com/yarat/wyonderkis.htm (23.12.2003)
14-ORAL, N. (2004), “Küresel Sömürgecilik Aracı: Sözleşmeli Üretim”, http://www.antimai.org (14.04.2004)
15-ÖZÇELİK, A., A.TURAN, H. TANRIVERMİŞ, (1999), Türkiye’de Tarımın Pazara Entegrasyonunda Sözleşmeli Tarım ve Bu Modelin Sürdürülebilir Kaynak Kullanımı ile Üretici Geliri Üzerine Etkileri, TEAE, Proje Raporu 1999-2, Yayın No: 14, Şubat, Ankara.
16-PILCHER, J. (1994), “Mannheim’s Sociology of Generations: An Undervalued Legacy”, The British Journal of Sociology, Vol: 45, no: 3, September: 1994.
17-TİTİZ, T. (1994), Girişimcilik, İstanbul.
18-TÜSİAD (2004), Avrupa’da Girişimcilik-Yeşil Kitap, Avrupa Komisyonu, http://www.tusiad.org/turkish/rapor/yesilkitap/yesilkitap.pdf (01.04.2004)
19-YILDIZ, B. (2004), “Girişimcilik, Bir Hedef mi? Yoksa Bir Tutku mu?”, http://www.ytukvk.org.tr (09.03.2004)
20-WEBER, M. (1999), Çev.: Z. Gürata, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, Ayraç Yayınları, Ankara.

 

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

  • YANIK KOKUSU
  • EVRENSEL BAYRAM
  • ZERKA
  • SOSYALLEŞME
  • SABAHIM ÇALINDI

Kategoriler

  • Anılar
  • Bildiriler
  • Çevre
  • Duyurular
  • Ericek
  • Genel
  • Güncel
  • Güncel Yazılar
  • Kitaplar
  • Makaleler
  • Ormancılık
  • Öyküler
  • Şiir Seçkisi
  • Şiirler
  • Tarım
  • Yayınlar
  • Yazılar Çevre

Copyright Prof. Dr. Osman Gökçe 2025 | Theme by ThemeinProgress | Proudly powered by WordPress