ZERKA
ZERKA
Damağımda sürk tadı
Harbiye’den dönerdim
Bağrımdan bir su akardı
Serinlerdim
Habib-i Neccar Dağı’ında
Güzeller güzeli su perisi Daphne
Yapraklar arasından bakardı
Nefesim kesilir, boğulurdum
Duyardım sesindeki feryadı
Boğma rakısı içer
Ağlardım
Zahter kokulu
Asi’nin başında
Yani Nehr-il Maklub’ta
Zerka ile dizdize otururduk
Diocletian Köprüsü’nden
Asi’nin altımızdan akışını izlerdik
Baalbek’ten, Humus’tan, Hama’dan
Samandağ’a doğru
Yani kendi saltanatının sonuna doğru
Hüzünlenirdik
Akdeniz mavisi ile yarışırdı
Zerka’nın gözleri
Gözbebeğime değerdi
Aklımı yitirirdim
Doludizgin inerdim
Belen Geçidi’nden aşağı
Topbağazı’na
Arkamda Maraş kavşağı
Koca bir destan
Edeler, dedeler
Yürüyün bire dediler
Maraşlı kurtuldu Fransız’dan ve yastan
Ancak hâlâ yaslıydı
Gönlümdeki bedesten
23 Temmuz 1939’da
İki Patrikli Bedirge’den patriksiz geçtim
Bir benzersiz vuslattı
Antakya’ya varış
Antakya’da her şey kurtuluş
Bayraklı yollar
kurtuluş
Kucak açmış kollar
kurtuluş
Çarşı, pazar
Yer, gök
Her şey ve herkes
kurtuluş
Tutsaksa yalnızca bendim
Sana kavuştukça seni özlerdim
Osman Gökçe
Bir yanıt yazın