Skip to content
Prof. Dr. Osman GökçeBu sayfa ulusumun, ülkemin, devletimin ve tüm insanlığın yararına olduğuna inandığım bilgilerimi, deneyimlerimi, düşüncelerimi ve duygularımı ilgilenen herkesle paylaşmak, tartışmak, geliştirmek ve böylelikle doğrularda, güzelliklerde ve iyiliklerde hep birlikte buluşarak çoğaltmak ve bütünleşmek için açılmıştır. Prof. Dr. Osman Gökçe
  • Ana Sayfa
  • Yazılar
    • Güncel
    • Anılar
    • Öyküler
    • Tarım
    • Ormancılık
    • Çevre
    • Genel
  • Yayınlar
    • Makaleler
    • Bildiriler
    • Kitaplar
  • Şiirler
    • Şiir Seçkisi
  • Ericek
  • Duyurular
  • Fotoğraflar
  • İletişim

SONDAN BİR ÖNCEKİ DURAK-VIII-ÜLKEMİZDE ÜNİVERSİTE ÖZERKLİĞİ-

14 Mart 2015 0 comments Article Anılar

Prof. Dr. Osman Gökçe
bilim.ege@gmail.com
www.osmangokce.com

Benim akademik yaşamım YÖK ile başladı, üniversiter özgürlük ve özerklik tartışmaları ve çalkantıları içinde geçti ve YÖK ile bitti. Emekli oldum. Ancak bu tartışma ve bu çalkantılar bitmedi, bugün de sürüp gitmektedir. Üniversiteler Marmara Denizi gibi çalkalanıp duruyorlar. Öğretim elemanları, öğrenciler nefes alma mücadelesi veriyorlar. Üst üste toplantılar, üst üste gösteriler, yer yer ve zaman zaman çatışmalar, tutuklanmalar, hatta ölümler durup dinlenmeden devam ediyor.

Ben de bu konuda, geçmişteki çalışma ve çabalarımı bir kenara bırakarak, şu işin ucundan köşesinden bir özetleme yapayım, anılarımın bir parçası olarak bir emekli yazısı yazayım diye düşündüm. Düşündüm ama kaldırımda yürürken apartmandan başıma bir saksı düşer gibi dank diye gazetelere bir haber düştü :

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TC Merkez Bankası, kendisinin istediği gibi faizi indirmediği için “Ey Merkez Bankası daha neyi bekliyorsun? Şimdi diyebilirler ha, Merkez Bankası bağımsızdır, ben de bağımsızım. Kendileriyle de konuşacağım. Bu iş böyle yürümez” dedi (Hürriyet 17. Ocak.2015).

Haberi okudum ve yeniden düşündüm. TC Merkez Bankası özerk bir kuruluştur. Bağımsızlığı yasalarla güvence altına alınmış ve perçinlenmiştir. Ancak ne yazar! Şair akadaşım Yıldız Yapıcı’nın dizelerindeki gibi “Kadın olmak neye yarar-Kadınca yaşamadıktan sonra”. Öyle ya, özerk olmak neye yarar, öz erkin, öz gücün olmadıktan sonra.

Evet, söz doğru ama özüm elvermedi, kendimi yenemedim. Vakti olup okuyacaklar için yine de yazmayı yeğledim.

X

Hasan Hüseyin geliyor aklıma, dönüp dönüp okuyorum :

……

kanadık toprak olduk
çekildik bayrak olduk
döküldük yaprak olduk
geldik bugüne

ekmeği bol eyledik
acıyı bal eyledik
sıratı yol eyledik
geldik bugüne

ekilir ekin geliriz
ezilir un geliriz
bir gider bin geliriz
beni vurmak kurtuluş mu

kör olasın demiyorum
kör olma da
gör beni

Evet, kimse kör olmamalı. “İki gözü de açık olmalı insanın-İki yüzünü de görmelidir gerçeğin”. Kör olmayan gözler için devlet-üniversite ilişkileri bağlamında bugünü özetlemeye çalışacağım. Umarım birileri görürler :

Yürürlükte olan 1982 Anayasası’nın 130. Maddesi Yükseköğretim kurumları ve üst kuruluşları ile ilgilidir. Buna göre;

1-Kamu üniversiteleri bilimsel özerkliğe sahiptir. Yönetsel özerklik yoktur.
Rektör ve dekan atamaları üniversiteden alınmıştır. Cumhurbaşkanı rektörü, Yükseköğretim Kurulu dekanı atar. Yönetim mekanizmasına üniversite dışındaki devletin üst kurulları hâkim olmuştur.

2-Serbestçe her türlü bilimsel araştırma yapılması “Devletin varlığı ve bağımsızlığı ve milletin ve ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği aleyhinde” olmama koşuluna bağlanmıştır. Bu koşul her istenildiğinde bilimsel özerkliği yok eder. Bu faaliyetlerin yasaları ayrıdır. Bu suçu kim işlerse o yasalar göre yargılanır. Üniversite yasasına bu faaliyetleri sokmanın anlamı üniversiteyi bilimsel etkinlikleri konusunda, istenildiğinde sınırlandırmak ve denetim altında tutmak içindir.

3– “Üniversite yönetim ve denetim organları ile öğretim elemanları; Yükseköğretim Kurulunun veya üniversitelerin yetkili organlarının dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden uzaklaştırılamazlar”. Ama şimdiki gibi, üniversite yönetim ve denetim organlarını hükümet kendi eline alıyorsa bu maddenin hiçbir değeri kalmıyor.

4– “Yükseköğretim kurumlarının kuruluş ve organları ile işleyişleri ve bunların seçimleri, görev, yetki ve sorumlulukları üniversiteler üzerinde Devletin gözetim ve denetim hakkını kullanma usulleri, öğretim elemanlarının görevleri, unvanları, atama, yükselme ve emeklilikleri, öğretim elemanı yetiştirme, üniversitelerin ve öğretim elemanlarının kamu kuruluşları ve diğer kurumlar  ile  ilişkileri,  öğretim  düzeyleri  ve  süreleri, yükseköğretime giriş, devam ve alınacak harçlar, Devletin yapacağı yardımlar ile ilgili ilkeler, disiplin ve ceza işleri, malî işler, özlük hakları, öğretim elemanlarının uyacakları koşullar, üniversitelerarası ihtiyaçlara göre öğretim elemanlarının görevlendirilmesi, öğrenimin ve öğretimin hürriyet ve teminat içinde ve çağdaş bilim ve teknoloji gereklerine göre yürütülmesi, Yükseköğretim Kuruluna ve üniversitelere Devletin sağladığı malî kaynakların kullanılması kanunla düzenlenir”.

5-“Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek, bu kurumların kanunda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini ve üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak maksadı ile Yükseköğretim Kurulu kurulur.

Yükseköğretim Kurulu, üniversiteler ve Bakanlar Kurulunca seçilen ve sayıları, nitelikleri, seçilme usulleri kanunla belirlenen adaylar arasından rektörlük ve öğretim üyeliğinde başarılı hizmet yapmış profesörlere öncelik vermek sureti ile Cumhurbaşkanınca atanan üyeler ve Cumhurbaşkanınca doğrudan doğruya seçilen üyelerden kurulur.

Kurulun teşkilatı, görev, yetki, sorumluluğu ve çalışma esasları kanunla düzenlenir”.

6- Bu anayasının yükseköğretimle ilgili maddelerinde 4 kez değişiklik yapılmış ve  bu anayasaya göre 04.11.1981 Tarihli ve 2547 Sayılı  YÖK Yasası çıkarılmıştır. YÖK Yasası da günümüze kadar 74 kez değiştirilmiştir.

7- 1982 Anayasası’nın “..kanunla düzenlenir” diye biten ve üniversite özerkliğinin neredeyse tüm unsurlarını kapsayan düzenlemeler 2547 Sayılı YÖK Yasası’yla yapılmıştır. Bu yasanın antidemokratikliği ile, özgürlük  ve özerkliğe karşıtlığı ile ilgili tartışmalar yasanın çıkarıldığı günden bugüne kadar gündemden hiç düşmemiştir.

Üniversite öğretim elemanları ve üniversite dışı eli kalem tutan çevrelerce makaleler yazılmış, toplantılar yapılmış, konferanslar verilmiş, paneller düzenlenmiştir. Açık alan gösterileri, protestoları gerçekleştirilmiş, öğrenciler tutuklanmıştır. Her siyasal parti iktidara geldiğinde bu yasayı değiştireceğine dair söz vermiştir. İktidar, muhalefet ve üniversite sürekli değişiklik teklifleri hazırlamıştır. Ama gelinen nokta şurası ki özerklik konusunda durum iyileşerek değil kötüleşerek ve ağrırlaşarak sürüp gitmektedir.

Çünkü 1982 Anayasası üniversite özerkliğinin en temel konularını YÖK Yasası’na, YÖK Yasası    da hükümetlere havale etmiştir.

8-YÖK Yasası konusunda gelmiş geçmiş hükümet proğramları incelendiğinde şu ibretlik görüntü ortaya çıkar :

8.1-İkinci Özal Hükümet (21.12.1987-9.11.1989) Proğramı’nda YÖK’ün günün koşullarına göre değiştirileceği yazılmıştır. Ama değiştirilmemiştir.

8.2-Yıldırım Akbulut’un kurduğu 47. Hkümet (9.11.1989-23.06.1991) Proğramı’nda “YÖK Kanunu bugünün  şartlarına uygun olarak değiştirilecektir” diye söz verilmiştir. Ama değiştirilmemiştir.

8. 3-Mesut Yılmaz’ın kurduğu 48. Hükümet (23.06.1991-20.11.1991)  Proğramı’nda “YÖK Kanunu bugünün şartlarına uygun olarak değiştirilecelktir” diye yazılmıştır. Ama değiştirilmemiştir.

8.4-Süleyman Demirel’in kurduğu 49. Hükümet ( 20.11. 1991-25.06.1993) Proğramı’nda üniversitelere bilimsel ve yönetsel özerklik verileceği, YÖK’ün kaldırılacağı ve üniversitelerin kendilerinin seçeceği yönetsel bir kurul tarafından yönetileceği ifadeleri yer almıştır. Ama bunlar yapılmamıştır.

8.5-Tansu Çiller’in kurduğu 50. Hükümet (25.06.993-06.03.1995) Proğramı’nda bilimsel kurulların özerkliğinin demokrasinin ayrılmaz bir parçası olduğu açklanmış ama bu konuda hiç bir şey yapılmamıştır.

8.6-Tansu Çiller’in kurduğu 51. Hükümet Proğamı (15.10.995-5.11.1995) YÖK kanununda yalnızca rekabeti öngörmekle yetinmiştir.

8.7-Mesut Yılmaz’ın kuduğu 53. Hükümet Proğramı (12.03.1996-08.07. 1996) YÖK’ü sadece koordinasyon işlevi görecek bir yapıya kavuşturma sözünü vermiştir. Ama yerine getirilmemiştir.

8.8-54. Necmettin Erbakabakan Hükümet Proğamı (8.06.1996-30.06.1997)) YÖK’ü yalnızca eşgüdüm işlevi görecek bir yapıya kavuşturmaya  söz veriyordu. Bu söz yerine getirilmemiştir.

8.9-Bülent Ecevit’in kurduğu 57. Hükümet Programı’nda  (28.05.1999-18.11.2002) “YÖK üniversiteler arası eşgüdüm kurumu haline getirilecek, üniversiteler çağdaş anlamda özerk bir yapıya kavuşturulacak, öğrencilerin de üniversite yönetimlerinde temsil edilmesine imkan verici düzenlemeler yapılacaktır” diye yazılmıştı. Ama yazılanlar yapılmamıştır.

8.10-Abdullah Gül’ün kurduğu 58. Hükümet Programı ( 18.11.2002-11.03.2003) “Üniversiteler her türlü düşüncenin, demokratik ortamda, hoşgörü içinde öğretilip tartışıldığı, yasakların ve sınırlamaların olmadığı özgür bir foruma dönüştürülecektir” deniliyordu ama dönüştürülmemiştir.

8.11-Recep Tayyip Erdoğan’nın kurduğu 59. Hükümet Programı’nda (14.03.2003-29.08.2007) “Hükümetimiz, üniversitelerin çağdaş anlamda öğretim ve araştırma kurumu olmalarını sağlayacak düzenlemeleri gerçekleştirecektir. Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK), üniversiteler arasında koordinasyon sağlayan, standartlar belirleyen bir yapıya kavuşturulacak; üniversiteler, idarî ve akademik özerkliği olan, öğretim elemanları ve öğrencilerin serbestçe bilimsel faaliyette bulunduğu, araştırma ve öğretim kurumları düzeyine çıkarılacaktır” ifadeleri yer almaktaydı. Ancak her şey yazıldığı yerde kalmıştır.

8.12-Recep Tayyip Erdoğan 61. Hükümet Progamı ( 07.08.2011-29.08.2014)  “Yüksek Öğretim Sistemimiz, bu dönemde tüm yönleriyle reforme edilecektir. Bu sayede üniversitelerimizin daha özerk olacağı ve kendi özgün gelişme alanları içerisinde yarışacağı rekabetçi bir ortam oluşturulacaktır. YÖK’ü sadece üniversiteler arasında koordinasyon, akreditasyon sağlayan ve kalite standartları belirleyen bir kurum haline dönüştüreceğiz” diye yazılmıştı. İyileştirmeler yapılmadığı gibi baskıcı uygulamalarla üniversiteler susma noktasına getirilmiştir.

8.13-Ahmet Davutoğlu 62. Hükümet Programı (29.08.2014- … ) “Büyük önem atfettiğimiz ve üzerinde yoğun bir şekilde çalıştığımız diğer bir konu da YÖK reformudur. Demokratik, özgürlükçü ve evrensel değerlere uygun bir üniversite tasavvuru ana önceliklerimizden bir tanesidir. Bu kapsamda Hükümetimiz üniversiteler, akademisyenler, ilgili sivil toplum kuruluşları, sendikalar ve siyasetçiler başta olmak üzere ilgili bütün kesimlerin görüşlerinin alındığı bir taslak metni Meclisin huzuruna getirecektir. Bunun devamında ülkemizin uluslararası öğrenci havuzundan aldığı payın artırılması da hükümetimizin önemli hedeflerinden birisi olacaktır” diye yazılmıştır. Bu hükümet şimdi üniversiteleri dindarlaştırmakla meşgul olmaktadır.

x

Halk dilinde yalanla ilgili çok söylem vardır. Örneğin, toplum “Yalandan kim olmüş” derken herkesin yalan söyleyebildiğini, yalana şerbetli olduğunu yani çekinmeden yalan söyleyebildiğini  ve  bundan da önemli bir zarar görülmediğini bir kanıksama, belki biraz da yergi ya da yerinme olarak dile getirir.

Yine örneğin, toplum “Yalan da olsa hoşuma gidiyor”  derken yalanla da avunulabilir bir çaresizlik içinde olduğunu itiraf eder, yalanı kabullenir, yalana sığınır.

Böyle olmasa, bu toplum nasıl taşır sırtında yıllardır bu yalan yükünü ve nasıl olur da dik durur bunca yalancılar hâlâ, devrilmez, yerin dibine batmazlar? Bir bilen var mı?

Ülkemizde yalandan kimse ölmüyor gerçekten. Yalancılar dik durmaya devam ediyorlar. Bu apaçık biliniyor. Ama, burada benim temel sorum muktedirlerin üniversite özerkliği konusunda neden ve ne gerekçe ile yalan söylediğidir. Üniversite ve bilim özgürlüğünü ve özerkliğini tanımanın teknik ve ekeonomik bir  güçlüğü yoktur. Konu bir yasa çıkarmaktan ibarettir. Para pul da istemez. O zaman neden bu politikacılar konu ile ilgili bu kadar çok yalan söylemek zorunda kalıyorlar? İşin içinde ne var ki sürekli söz veriyorlar da bir türlü yerine getirmiyorlar?

Evet, işin içinde bir şeyler ve hatta çok şeyler vardır. Bilim üzerinden, üniversite üzerinden, özgür düşünce üzerinden, bilim adamı ve düşünen adam üzerinden baskı kalkarsa bunların kıyameti kopar. Yalandan, talandan, haksızlıklardan, yasa dışılıklardan kurdukları saraylar yerin dibine batar. Bilimin ışığı cümle karanlıkları aydınlatır, cümle kirlilikleri göz önüne çıkarır. Kral çırılçıplak kalır orta yerde.

Yaşamlarını bilime, bilimsel doğrulara, toplumsal yararlara adamış olan akademisyenler bu gerçeği bildikleri için üniversite tarihi bilimin bu tür bilimdışılıklarla mücadele tarihi olmuştur.

Kötümser değilim elbette. Ancak dünyanın daraldığını da görüyorum. İpi sağlam tutmaz, sıkıca sarılmaz asılmazsak daha çok sürükleniriz endişesini taşıyorum :

Bir mengene sıkıştırıyor kafatasımı
Yüzyıllar öncesinin
Hortlak sesinin
Basıncı
Baskısı
Beynimin kılcal damarlarına hücum ediyor
İlk Çağ üstüme geliyor
Orta Çağ üstüme geliyor
Bir mengene sıkıştırıyor
Düşünceyi
Bilimi
Karanlıklar üstüme geliyor
Karanlık adamlar üstüme geliyor
Daralıyor dünyamız

Bornova, 08.03.2015

 

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

  • YANIK KOKUSU
  • EVRENSEL BAYRAM
  • ZERKA
  • SOSYALLEŞME
  • SABAHIM ÇALINDI

Kategoriler

  • Anılar
  • Bildiriler
  • Çevre
  • Duyurular
  • Ericek
  • Genel
  • Güncel
  • Güncel Yazılar
  • Kitaplar
  • Makaleler
  • Ormancılık
  • Öyküler
  • Şiir Seçkisi
  • Şiirler
  • Tarım
  • Yayınlar
  • Yazılar Çevre

Copyright Prof. Dr. Osman Gökçe 2025 | Theme by ThemeinProgress | Proudly powered by WordPress