Skip to content
Prof. Dr. Osman GökçeBu sayfa ulusumun, ülkemin, devletimin ve tüm insanlığın yararına olduğuna inandığım bilgilerimi, deneyimlerimi, düşüncelerimi ve duygularımı ilgilenen herkesle paylaşmak, tartışmak, geliştirmek ve böylelikle doğrularda, güzelliklerde ve iyiliklerde hep birlikte buluşarak çoğaltmak ve bütünleşmek için açılmıştır. Prof. Dr. Osman Gökçe
  • Ana Sayfa
  • Yazılar
    • Güncel
    • Anılar
    • Öyküler
    • Tarım
    • Ormancılık
    • Çevre
    • Genel
  • Yayınlar
    • Makaleler
    • Bildiriler
    • Kitaplar
  • Şiirler
    • Şiir Seçkisi
  • Ericek
  • Duyurular
  • Fotoğraflar
  • İletişim

SONDAN BİR ÖNCEKİ DURAK-X- Ürküt de Say-

26 Mayıs 2015 0 comments Article Anılar


Bir çoban kültürü deyimidir (ürküt de say). Dağlarda kalabalık sürülerle hayvan otlatan çobanlar hergün en az 1-2 kez sürüyü saymak zorundadırlar. Sürünün guzlacısı (hamilesi) olur, sayrısı sakatı olur, yaşlısı genci olur. Kurt kapar, kayadan yardan düşer, başka sürülere karışır vb nedenlerle çobanın hemence ayrımına varamadığı bir biçimde bazı koyunlar, kuzular, keçiler, oğlaklar kaybolabilir. İşte bu nedenlerle sürünün zaman zaman sayılması gerekir.

Sayım işi alışılmış olarak ve aksatmadan her akşam hayvanlar ağıla girerken kapsalıkta (ağılın basit giriş kapısı) tek tek yapılır. Ancak otlatma sırasında da çoban sürüyü sayma gereği duyar bazen. Örneğin sürünün önüne tavşan çıkar, tilki çıkar ya da kurt dalar sürüye, sürü ürker. O anda çoban meraklanır. Kurt bir hayvanı özellikle kuzu ya da oğlağı kapıp kaçmış olabilir. Sürü ürktüğünde hayvanlar birbirinin üstüne atlar, adeta topaç olurlar. Sayılması mümkün olmaz. İşte bu durumda saymak için ılımlı bir şekilde bu sefer de sürüyü çoban ürkütür, sonra da sayar. Başka türlü sayılamaz.

Yaşam deneyimlerime dayanarak, ürküt de say deyiminin buradan çıkmış olabileceğini düşünüyorum. Bu deyim sayılamayacak kadar büyük bir çokluğu anlatır. Özellikle olumsuz olgular karşısında sıkça kullanılır. Örneğin (Dert mi arıyorsun bire arkadaş, biz de dert çok, ürküt de say), (Kötü kişi mi dedin dostum, sürü sepet, ürküt de say) ya da (Kötülük mü soruyorsun be kardeş, ürküt de say) vb biçimlerde kullanıldığı görülür.

Üniversite sorunları da böyle, o kadar çok ki ürkütüp de saymak gerekir. Ben de meraklandım ve şunu ürkütüp bir de ben sayayım dedim.  İzmir Öğretim Elemanları Derneği (İZÜNİDER) ve Ege Öğretim Elemanları Derneği’nin (EGÖDER) kuruluşlarından beri tüm etkinliklerini inceledim. Bu öğretim elemanları derneklerinin üniversitede gördükleri sorunları saptamaya çalıştım kayıtlardan.

Tanrı esirgesin, Tanrı nazardan saklasın, tam kırk bir adet sorun buldum. Kırk bir kere maşallah!.

Bir çoğu içiçe giren, biri diğerinin sonucu olan bu sorunların burada tümünü sıralamayacağım. Ancak, olabildiğince bir bilgi kaybına da neden olmadan özet başlıklar vereceğim :

1. Bilim ve Üniversitenin Özgür ve Özerk Olmaması : Öğretim elemanları derneklerine göre en önemli sorun budur. En çok bu sorun üzerinde durulmuş ve bu sorun dile getirilmiştir.

2. Yönetici Atamaları : Rektör, dekan vb yöneticilerin atamaları merkezi hükümetlerce bilimsel ve yönetsel yeterlilik ölçütlerine göre değil siyasal önceliklere göre yapılmaktadır. Böylelikle üniversiteler tepeden tırnağa kendi işlevleri doğrultusunda değil günlük siyasal eğilimler doğrultusunda  kadrolaşmakta, yapılanmakta, yoğrulmakta ve giderek de sığlaşmaktadırlar. Bu eğilim akademik ünvanlara atamalarda, jürilerin oluşturulmasında, öğrencilerin değerlendirilmesinde de etkili olmaktadır.

3. Araştırma Ödeneklerinin Yetersizliği : Üniversitelerin araştırma etkinlikleri başta ödenek yetersizliğinden dolayı çok sığlaşmış, çok zayıflamıştır. Yapılan araştırmaların çoğu köprüyü geçmek için yani akademik yükselmeler için yapılmaktadır. Araştırma, araştırıcının kendi hesabına mal üretme çabası gibi görülmektedir. Bu konuda üniversite yöneticilerinin bulduğu en temel çözüm yolu araştırıcılara (Araştırma yapacaksan ödeneğini kendin bul, sermayeden ve şirketlerden destek al) önerisidir. Sermayenin, şirketlerin bir araştırmayı hangi nedenlerle destekleyebileceğinin yanıtı ise dikkate alınmamaktadır.

Üniversite, yöneticilere ve araştırıcılara böyle diyor da devlet üniversite yöneticilerine ne diyor?  Devlet de onlara ( Para ihtiyacınız varsa kaynak üretin) diyor. Eh, üniversite fabrika ve ticarethane olmadığına göre onlar da park işletiyorlar, tuvalet işletiyorlar, kantin işletiyorlar. Kanımca işin en kötüsü, bu kadar uçuk kaçık önerilerin de en akıllı geçinen çevrelerin bile baş önerisi durumuna gelmiş olmasıdır. İZÜNÜDER Yönetim Kurulu başkanlığım sırasında bu tür kaynak yaratma yollarını şiddetle savunan Adnan Menderes Üniversitesi rektörü ile basına da yansımış olan söz dalaşımızı hâlâ üzülerek anımsıyorum.

4. Akademik Kadrolardaki Niceliksel ve Niteliksel Yetersizlikler : Ülkemizde üniversite açma işi bakkal dükkanı açma işi kadar hafife alınıyor. Bakkal dükkanı açar gibi üniversite açılıyor. Emanet bir bina bulunuyor, yandaş bir rektör atanıyor, doktora bile yapmamış, kenarda köşede kalmış, bir iki makale yazmış, güya konusunda uzman olmuş üç beş öğretim görevlisi ile işe başlanıyor, bir miktar döküntü öğrenci kaydediliyor ve üniversite açılıyor. Ortada, dekan dışında, öğretim üyesi olarak doçent ve profesör ünvanlı kimsecikler yok. Neredeyse tümü parti siyaseti ve çıkarı adına açılmış bu yeni üniversitelerin açılış ve çalışmaları ile ilgili çok acı ve gülünç öyküler yaşanıyor. Hocasız üniversiteler ülkesiyiz.

Hocalı üniversitelerimizde de var olan hocalarımızın hocalık nitelikleri çok tartışılır durumdadır. Bir çok kişi kayırmacı jürilerle, çalıntı eserlerle, üç beş niteliksiz makalelerle doçent ya da profesör olabilmektedirler.

5. Öğrenci Düzeyi Yetersizliği : Ortaöğretimin sayılmakla bitmez yetersizlikleri olduğu bilinmektedir. Tüm bu yetersizlikler üniversitelere taşınıyor ve üniversiteler bir adım ileri atmak yerine ortaöğretimden gelen boşlukları doldurmaya ve onarmaya çalışıyorlar. Fakültelerde öğrencilere, ortaöğretimde öğrenilmesi gereken Türkçe, tarih, matematik, dil dersleri veriliyor ve öğretilmeye çalışılıyor. Böylece de üniversite, üniversitede verilmesi gereken bilgileri yeterince veremiyor, kendisinden beklenenleri gerçekleştiremiyor.

6. Öğretim Elemanlarının Özlük Haklarındaki Daralmalar : Öğretim elemanları ücretli kesimlerin en mağdurları durumuna düşürülmüştür. Doçentler, profesörler ek ders ücreti alma yarışına girerek aile geçindirmeye çalışıyorlar. Araştırma görevlileri de neredeyse asgari ücretten maaş alıyorlar.

7. Üniversitelerin Toplumla Bütünleşememesi : Öğretim elemanları derneklerine göre, üniversiteler yalan halkçılık, sahte halkçılık anlamındaki bazı göstermelik davranışlar dışında toplumla gerçek ve verimli bir bütünleşme içine girememiştir. Bu konuda dışsal etmenler kadar içsel etmenlerin de kusuru vardır.

8. Yabancı Dilde Eğitim ve Öğretim : Üniversitelerde de yabancı dil eğitim ve öğrenimi yapılır, yapılmalıdır. Edebiyat fakültelerinin filoloji bölümleri bu işi yapmaktadırlar. Ancak yabancı dilde eğitim ve öğretim yani dil dışındaki derslerin bir yabancı dille verilmesi ve öğrenciye öğretilmeye çalışılması sömürüye çanak tutmaktır. Ulusun kendi kendisini küçümsemesidir. Sömürgeciliğin bir aracıdır. Kendi dilimizin bilim dili olarak daha da gelişmesinin baş engelidir. Yabancı dilde eğitim ve öğretim geri kalmış ülkelerin çok büyük bir yanlışıdır. Bu yola ancak geri kalmış ülkeler, üçüncü sınıf ülkeler başvururlar.

9. Üniversitelerin Tek Tipliliği : Üniversiteler tek tip elbise gibi tek tip değildir, olmamalıdır. Tüm üniversiteler aynı yasal düzenlemelerle yürütülmemelidir. Örneğin araştırma üniversiteleri ayrılmalıdır.

10. Gece Eğitimi : Gece eğitimi, gündüz eğitimi yeterliliği bile bulunmayan üniversitelerce öğretim elemanlarına ek derslerle üç kuruşluk gelir sağlamak ve öğrencileri oyalamak için bir araç olarak kullanılmaktadır.

11. Vakıf Üniversiteleri : Vakıf üniversiteleri diye bir üniversite yoktur ülkemizde. Bunlar özel üniversitelerdir. Hatta her yönü ile özel üniversiteler bile değildir. Deniz kızı gibi altı balık, üstü insan olan bir garip yaratıktır. Çok çeşitli sorunları vardır. Kamu üniversiteleri dışındaki üniversitelerin yasal düzenlemeleri yeniden yapılmalıdır.

12. Kılık Kıyafet : Üniversite öğrencilerinin kılık ve kıyafeti sürekli bir sorun kaynağı olmaktan çıkarılmalıdır. Siyasal ve dinsel simgeleri temsil eden kıyafetler elbette olmamalıdır. Daha kapsayıcı, daha özgürlükçü, daha eğitimbilim temelinde yeni düzenlemeler yapılmalı ve bu konu üniversitelerde siyasal çatışmaların odağı ve malzemesi olmaktan çıkarılmalıdır.

13. Öğrenci Affı : Sık sık yapılan öğrenci afları yararlı olmamaktadır. Asıl olan affa konu öğrencilerin olmamasını ya da en aza indirilmesini sağlamaktır. Af yerine, önlemler bu yönde geliştirilmelidir. Öğrenci afları kuraldışı bir uygulama olması gerekirken kural hâline getirilmiştir.

14. Paralı Eğitim : Bunca parasızlar varken paralı eğitim nasıl yapılır? Bu, doğrudan doğruya yoksula (sen okuma) demek anlamına geliyor. Bu bir sosyal adaletsizliktir.

15. Taban Puanı ile Öğrenci Alımı : Her sınava giren öğrenci bir yükseköğretim kurumuna girebiliyor ve belirli bir düzeye ulaşamamış öğrencilerin asla başaramayacağı dallara kayıt yaptırabiliyorlar. Bu olay eğitim ve öğretimin düzeyini çok düşürmektedir. Bu nedenle her fakülte kendisinin belirleyeceği bir taban puanı ile öğrenci almalıdır.

16. Eğitim ve Öğretimin Dindarlaşması : Üniversiteler öğretim elemanları, genel hizmet personelleri ve en önemlisi öğrenciler olmak üzere giderek tümü ile dindarlalaşmakta ve böylece de bilimsellikten uzaklaşmaktadır.

17. Eğitim ve Öğretimin Antidemokratikliği: Üniversitelerde öğenciler elgördü bazı davranışlar dışında öğrencinin görüş ve düşüncelerini asla dikkate almıyorlar. Baskıcı ve dayatmacı bir eğitim ve öğretim söz konusudur.

X

Kuruluşlarında, üyeliklerinde ve yönetimlerinde bulunduğum İzmir Üniversiteleri Öğretim Elemanları Derneği (İZÜNİDER) ve Ege Öğretim Elemanları Derneği (EGÖDER) nin üniversite sorunları ile ilgili olarak özetlemeye çalıştığım yukarıdaki görüşleri benim de görüşlerimdi. Akadaşlarımızla birlikte bu görüşleri hep savunageldik. Bir öz eleştiri yapıp ne kadar başarılı olduğumuzu değerlendirecek olursam yanıt, çocuk masallarında olduğu gibi bir arpa boyudur. Evet, ancak bir arpa boyu kadar yol alınabilmiştir.

Bu gün de bu sorunlar, daha en başta belirttiğim temel ve türev sorunlar olarak türeyerek, çoğalarak devam ediyor, edecek ve hiç kuşku duymuyorum ki uzun bir gelecekte de bu sorunları yaşayacaktır ülkemin üniversiteleri. Bu öngürü bilimdışı bir öngörü değildir. Halkın, perşembenin gelişi çarşambadan bellidir biçiminde özetlenen görgüsel yargısı istatistik bilimine göre de belli olasılıklar içerisinde doğrudur. Düne bakarak, olayların geçmiş seyrini inceleyerek  yarını bilimsel olarak da kestirebiliriz. Ben de bu bağlamda geleceği kestirmeye çalışıyor ve görüyorum ki boş umutlar, boş beklentiler yaratmaya gerek yok. Biline ki yakın gelecekte ufukta bir umut ışığı görülmüyor.

Ne var ki bu bir yığılmışlığın, bir kötümserliğin dışavurumu olarak anlaşılmamalıdır. Elbette şimdiye dek olduğu gibi şimdiden sonra da pek çok sorun çözülecektir, engeller aşılacaktır.

Var olan ve yaşayan her kurum ve kuruluşta sorunlar vardır. Gelişmiş ya da laik ve demokratik ülkelerin üniversitelerinde de sorunlar vardır çözülecek. Ancak bu ülkelerde bizim üniversitelerimizde olan iki temel sorun önemli oranda aşılmıştır.

Örneğin laikliğin yaşama geçirilmesi dinle bilim arasındaki ilişkiyi özgürleştirmiştir. Üniversiteyi özgürleştirmiştir. Dolayısıyla dinsel baskılardan kaynaklanan pek çok sorun da bu ülkelerde ortadan kalkmıştır.

Yine örneğin demokratiklik, bilim ve üniversiteler üzerindeki devlet ve siyaset baskısını, dayatmasını ötelemiştir. Bilim ve üniversiteler bu baskılardan kurtulmuş, özgürgürleşmiş, özerk ve özyönetime kavuşmuştur. Böylece bu temel sorundan kaynaklanan sorunlar da kalmamış ya da en aza inmiştir.

Ancak biliniyor ki bu olumlu gelişmeler o ülkelerde de kolay ve kendiliğinden olmamıştır. Yüzyıllar boyu savaşım verilmiştir. Müslümanlıktan altıyüzyıl daha yaşlı olan Hırıstıyanlık’ta, bu savaşımlarda yaşanan nice acı deneyimler sonucu, din kabul edilebilir bir düzeyde kendi sınırları içine çekilmiştir. Kilise hegamonyası ve mezhep savaşları tarihe gömülmüştür. Oysa İslam dünyasında bu olumsuz olaylar bugün de çok canlı bir biçimde sürüp gitmektedir. Müslüman ülkelerde din çevreleri dünya işlerini dünyalılara terketme anlayışından genelde çok uzaktır. Bu ülkelerde yaşanan  acımasız kanlı çarpışmalar sönümlenerek değil alevlenerek devam etmektedir henüz.

Diğer yandan, demokratik ülkelerde yazısız kurallar bile devlet ve siyaseti bağlayabilirken Müslüman ülkelerde, örneğin kendi ülkemizde yazılı anayasa kuralı bile en yetkililer tarafından hiçe sayılıyor. “Anayasayı bir kere delmekten bir şey olmaz” diyen siyasiler ülkemizde tarihin en büyük liderleri sınıfına dahil ediliyor.

Özet, daha çok yol var gidecek. Yılgınlık yok, yorgunluk yok, direnmek var, direnmek gerek, çalışmak gerek.

Evet, sabah olacaktır, sabah olur, geceler, 
Tulû-i haşre kadar sürmez; akıbet bu semâ, 
bu mâi gök bize bir gün acır; melûl olma.

Tevfik Fikret’in Sabah Olursa şiirinde dediği gibi bu mavi gök bize bir gün acır mı acımaz mı onu bilemem. Ama melûl olmaya kimsenin hakkı yok. Acınmaya, himmete değil çalışmaya muhtacız kanımca. Yol uzun olsa da kuşkusuz katedilecektir. Boris Pasternak’la tazeleyelim inancımızı :

Yine de, çok az kala ölümüme
Gelecek bir zamana inanıyorum.
Alçaklığı ve kötülüğü
Aşacağına iyilik ruhunun. 

Bu inançla ben de diyorum ki

Kuran’da var diye sırtını dönme
Bilimi bırakma onda hüner çok
Geri kaldım diye boşa dövünme
Bilim dışılığın ilerisi yok

Prof. Dr. Osman Gökçe
Bornova, 25.05.2015

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

  • YANIK KOKUSU
  • EVRENSEL BAYRAM
  • ZERKA
  • SOSYALLEŞME
  • SABAHIM ÇALINDI

Kategoriler

  • Anılar
  • Bildiriler
  • Çevre
  • Duyurular
  • Ericek
  • Genel
  • Güncel
  • Güncel Yazılar
  • Kitaplar
  • Makaleler
  • Ormancılık
  • Öyküler
  • Şiir Seçkisi
  • Şiirler
  • Tarım
  • Yayınlar
  • Yazılar Çevre

Copyright Prof. Dr. Osman Gökçe 2025 | Theme by ThemeinProgress | Proudly powered by WordPress