Skip to content
Prof. Dr. Osman GökçeBu sayfa ulusumun, ülkemin, devletimin ve tüm insanlığın yararına olduğuna inandığım bilgilerimi, deneyimlerimi, düşüncelerimi ve duygularımı ilgilenen herkesle paylaşmak, tartışmak, geliştirmek ve böylelikle doğrularda, güzelliklerde ve iyiliklerde hep birlikte buluşarak çoğaltmak ve bütünleşmek için açılmıştır. Prof. Dr. Osman Gökçe
  • Ana Sayfa
  • Yazılar
    • Güncel
    • Anılar
    • Öyküler
    • Tarım
    • Ormancılık
    • Çevre
    • Genel
  • Yayınlar
    • Makaleler
    • Bildiriler
    • Kitaplar
  • Şiirler
    • Şiir Seçkisi
  • Ericek
  • Duyurular
  • Fotoğraflar
  • İletişim

ERİCEK’TE ADLANDIRMA KÜLTÜRÜ VE DEĞİŞİMİ

26 Ekim 2016 0 comments Article Güncel

ERİCEK’TE ADLANDIRMA KÜLTÜRÜ VE DEĞİŞİMİ

Osman Gökçe

www.osmangokce.com

Ericek benim köyüm, bir Türkmen köyü. Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesine bağlı Berit Dağı eteğinde bir yerleşim yeri. Sözcüklerin, adsözcüklerin parmak izleri olduğunu düşündüğüm için, bir örnek olay olarak, geçmişte başlıktaki bu konuyu incelemiştim.

Önce bir beddua dikkatimi çekmişti. Birisine “Tanrı canını alsın”, “gebersin, ölsün”,”yerin dibine girsin”  gibi kötü dilekte bulunmak isteniyorsa bizim köyde, belki pek çok yerde de olduğu gibi “adı batasıca” derler. Gerek Ericek’te, gerekse Ericek dışında çok çeşitli beddualar duydum. Bana edilen bedduaları duydum, başkalarına edilen bedduaları duydum. Bunları evlerde duydum, sokaklarda duydum, yazılı metinlerde okudum. Çocukken duydum, büyüdüğümde de duydum. Çok gördüm beddua edenleri, kimlere ve ne için  beddua edildiğini, kimlerin nasıl beddua ettiklerini ve izledim onları.

“Adı batasıca” bedduası, köyümüzde sıkça kullanılırdı benim çocukluğumda. Erkeklerden duymuyordum böyle bir ilenmeyi, kadınlardan duyuyordum. Özellikle de, (Özümü tükettin özü tükenesice, söyleye söyleye ağzım dilim kurudu, senden  artık sıtkım sıyrıldı, adı batasıca seni, adın batsın e mi?) ve benzeri biçimlerde anaların dillerinden düşmüyordu. Sevgililerine küskün kızlar ve kocalarına kızgın kadınlar da çokca bunu kullanıyorlardı. Sonuçta  demek ki adın batması, yitmesi, unutulması bizim köyün kültüründe çok kötü bir olaydır diye düşündüm. Bu anlayışla,

Hiç inanmam dualara, beddualara.

Ama seninkiler tuttu.

Adı batasıca diyordun,

Adım battı,

Adım yerde kaldı,

Gül gayri.

diye bir de şiir yazmıştım.

Aslında, benim gözlemlerime göre ve hiç değilse benim çevremde, beddua etmek kadınların işiydi. Bedduaların, kişinin gücünün yetmediği ve umarsız kadığı durumlarda, çoğu kere umutsuzca başvurduğu bir yakarış biçimi olduğunu düşünüyorum. Umutsuzca diyorum, çünkü beddua, işi Allaha havale etmektir. Oysa, herkes bilir ki bizim insanlarımız bitmeyecek, onmayacak ve olmayacak işler için (Senin işin Allaha kalmış ya da o iş Allaha kalmış bir iş) diye umutsuzluklarını dile getirirler.

Olaya bu gözle bakılınca, beddua kültürünün önde gelen yaratıcılarının kadınlar ve özellikle de kırsal kesimde yaşayan kadınlar olmasının yadırganacak hiç bir yanı olmasa gerektir. Çünkü, Adanalı’nın dili ile söylersek, kadınlar yaşıyorlar Allahına kadar çaresizliği, kimsesizliği ve güçsüzlüğü. Böylesine umarsız, böylesine yalnız ve böylesine güçsüz kalındığında da “Adı batasıca”  gibi çok güçlü ve çok derin anlatımlar çıkıyor orta yere.

Bana göre, “Adı batasıca” ölümden de öte, ölümden de ağır bir bedduadır. Bedduacı öylesine kızgın ki beddua ettiği kişinin ölmesi ona yetmiyor. O kişinin bedeninin yok olması ona az geliyor. Daha fazlasını istiyor, ölümden de beter bir ceza diliyor Tanrıdan o kişi için. İşlediği suç her ne ise de, karşılığında ceza olarak yalnızca idam cezasını yani ölümü yeterli bulmuyor. Bu dünyadan o kişinin adının, sanının silinmesini de istiyor. İmi timi kaybolsun diye ileniyor.

Bir düşünsenize, böylesi beddular yaygın olsa,  bu beddualar tutsa ve bu beddualara uğramış insanların adları batsaydı, sağır ve dilsiz bir dünyada yaşıyor gibi olurduk. Hafızamız kaybolurdu. O ünlü kişiler yani şahlar, padişahlar, hanlar, hakanlar, yazarlar, çizerler, ozanlar, onca bilim adamları, sanatçılar ve daha kim bilir kimlerin adını, sanını bilmezdik, bilemezdik.

İşte belki de bu nedenle, köyümdeki adlar  ve takma adlar üzerinde bilgiler vermeye çalışırken, sık sık kadınlarımızın “Adı batasıca” bedduası geliyordu aklıma. Sonra da gelişigüzel ve ortadan “Adları yaşayasıcalar” diye karşı dilekte bulunuyordum. Ne birincisinin ve ne de ikincisinin bir kıymeti harbiyesi olurmuş gibi. Olmaz, biliyorum olmaz amma, buna inanarak böyle bir bedduada bulunmak da bana çok acımasız geliyordu. O nedenle “Adı yaşayasıcalar” diyordum, öznesini önemsemeden ve belirtmeden.

Adı böylesine önemseyince köyümüzde sıkça kullanılan adlara takıldım. Örneğin “Yemliha” adına takıldım. Gerçi bizim köyde yemliha denmez Yamula denir. Ne güzel. Hırıstiyanlık kökenli midir, İslamî kökenli midir Ericekli ne bilsin? Söylenmesi zor bir yabancı sözcük olan Yemliha sözcüğünü kendileştirmiş, Türkçeleştirmiş, yamulmak sözcüğü ile de benzetme yapmış ve Yamula biçimine dönüştürüvermiş. Yineliyorum, ne güzel. Dilimizi Grekçeye, Frenkçeye, Arapçaya ve daha bilmem neceye züppece benzetmeye çalışanları Yunus yenmiş, Karacaoğlan yenmiş de Karacaoğlan soyundan gelen Ericekli’ler onlara neden yenik düşsünler?

Yemliha adı nereden ve hangi nedenle bizim köyde ad oldu? Bunu yazılı kaynaklardan okuyarak ve yaşlı bilgelerden dinleyerek anlamaya çalıştım.

Dakyanus, zalim bir Rum kralıdır. Hırstiyanları putperestliğe inandırmak, kendi putlarına tapmasını sağlamak için halka zulmeder. Hırıstiyanlık yolundan sapmayan Eshab-ı Kehf yani Yedi Uyurlar da bu zulümden kaçarlar, bir mağaraya saklanırlar ve 309 yıl orada kalırlar. Adları, yeğenlerimden birisine de ad olan Yemliha, babamın teyzesi oğluna ad olan Mekselina, Mernuş, Dekarnuş, Sazenuş, Kafetatayuş (Çoban) ve köpekleri Kıtmir’dir bunlar. Bizim çevrelerimizde, herhangi bir nedenle Afşinli’lere kızıldığında “Ne olacak sanki, Takyanus soyundan değil mi?” gibisinden takılmalar olur. Babamın Afşinli yeğeni olması ve benim de Afşin tarafgirliğim nedeniyle bana karşı da söylenilen bu tür söylemlerin kökeninde, biraz da işi şakaya vurarak, bu zalim hükümdar Dakyanus denen deyyusun olduğunu düşünüyorum.

Anlaşılacağı üzere Ericek’te erkeklere ad olarak verilen Yemliha sözcüğü inanç kökenli bir ad vurmadır.

Adı yaşayasıca köylülerimin adları ve takma adları üzerinde düşünürken, araştırma yaparken  ve yazarken, konu genişledi. Başlangıçta, ilginç gördüklerimin dışında üzerinde durmayı düşünmediğim genel adlar da ilgimi çekmeye başladı. İşi birazcık ilerlettim. Belki de dağıttım. Yeni bilgiler edindim, yeni yorumlar gelişti kafamda (1).

Orhun Anıtları’nda, “Türk beyleri Türk adını bıraktı, Çinci beyler Çin adını alıp Çin kağanına bağlanmışlar” diye yazıldığı bildiriliyor (2).

Demek ki bu hastalık bizde epey eski. Doğuya dönmüşüz yönümüzü, Çinci olmuşuz. Orta Asya’dan çıkmış batıya doğru yürümüşüz. Kimlerle karşılaşmışsak, onlarcı olmuşuz. İran’a girmiş Farsçı, güneye sarkmış Arapçı olmuşuz. Şimdi de beton gibi Avrupacıyız. Büyüğümüz-küçüğümüz, erkeğimiz-kadınımz, akıllımız-delimiz velhasıl yediden yetmişe hepimiz, evvel Allah, Avrupalıyız.  Dilde İngilizci, sanatta Fransızcı, teknolojide Almancıyız.

Ericekli’ler de bu toplumun bir parçasıdır. Başka türlü olacak değil ya? Onlar da benzer biçimde  davranmışlar. Yaştaşlarımdan ve yaşlı köylülerimden de yardım alarak, köyün alt ucundan başladım üst ucuna kadar, 1950’lerin ad listesini çıkardım. Sonra adı Türkçe olanlarla adı  Türkçe olmayanların sayılarını oranladım. Hayret! Adı Türkçe olanların oranı yalnızca %21 yani  100 kişiden ancak 21 kişinin adı Türkçe bir sözcük, geriye kalan 79’u yabancı sözcük.

“Yahu” dedim kendi kendime, “Hani biz Orta Asya’dan gelmiştik”? Soyumuzu çağrıştıracak adlar neden yok? Acar yok, Aktan yok, Alpaslan yok, Göktürk yok, Oğuz yok, Orhun yok, Mete yok. Say sayabildiğin kadar. Ay yok ama, bir tane Kamer adlı kadın var. Güneş yok ama, 3 tane Şemsi adında kadın var. Gönül yok ama, Dilber diye bir kız var.

Hırıstiyan olan Yedi Uyurlar’ın adlarını bile, bir Müslümana göre her ne hikmetse, kutsal saymış ve çocuklarımıza vurmuşuz, yaşatıyoruz. İbranice kökenli Süleyman adını aynı şekilde çocuklarımıza koymuşuz, yaşatıyoruz. Bu Yedi Uyurlar’ın adlarının Afşin’de %5 oranında kullanıldığı bildiriliyor bir kaynakta (3). Ama Orta Asya’dan bir iz yok. Sanki toplumun hafızası silinmiş gibi. Sanki islamdan önce biz hiç yokmuşuz gibi dünyada.

Oysa, Peygamber’in, Dört Halife’nin ve hatta Kureyş sülâlesinin yedi göbekten adları eksiksizce yaşıyor köyümüzde. Örneğin, bizim evde dört halifenin dördü de var. Ama, Orta Asya Türk tarihini anımsatacak adlar yok.

Belli ki din temelli kültürel alış-veriş öne çıkmış ve dinî mensubiyet, soy mensubiyetinin önüne geçmiştir. Bu durum, toplumun geneli için de geçerli gözüküyor. Örneğin Batı’da, Denizli’nin Buldan ilçesinde yapılan bir araştırmaya göre de, son 60 yılda kullanılan kişi adlarının yalnızca %19’u Türkçe ve geriye kalan %81’i ise Türkçe olmayan dillerdendir (4). Yine örneğin, Tokat ili Artukabad kazasında yapılan ve 1455-1520 yıllarını kapsayan bir adbilim (onomastik) çalışmasına göre de Türkçe adlar yaklaşık %12’lik bir orana sahiptir (5). Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nden Osmanlıca okutman Yılmaz Kurt’un “Adana Sancağında Kişi Adları” başlıklı araştırmasında ise durum içler acısıdır. Bu araştırmaya göre, kullanılan 60 adın yalnızca 10’u Türkçe ve bu 10 Türkçe adı taşıyan nüfusun genele oranı da ancak %4.29’dur (6).

Yuarıda sözünü ettiğim o ilk çalışmada Ericek’te kullanılan Türkçe adlar şunlardı :

  1. Açak-yalnızca erkek adı olarak
  2. Ağca-Yalnızca erkek adı olarak
  3. Ağkız-Yalnızca kadın adı olarak
  4. Avşar-Hem erkek hem kadın adı olarak
  5. Çapar-Yalnızca erkek adı olarak
  6. Döndü-yalnız kadın adı olarak
  7. Döne-Yalnızca kadın adı olarak
  8. Duran-Yalnızca erkek adı olarak
  9. Durdu-Hem erkek hem kadın adı olarak
  10. Durmuş-Yalnızca erkek adı olarak

  1. Dursun-Yalnızca erkek adı olarak
  2. Gümüş-yalnızca kadın adı olarak
  3. Güzel-Yalnızca kadın adı olarak
  4. Hatın-Yalnızca kadın adı olarak
  5. Karaca-Yalnızca erkek adı olarak
  6. Karakız-Yalnızca kadın adı olarak
  7. Koca-Yalnızca erkek adı olarak
  8. Torca-Yalnızca erkek adı olarak
  9. Yeter-yalnız kadın adı olarak

Bu liste incelendiğinde de görülecektir ki uzak geçmişimizden ve kendi soyumuzdan Türkçe adları günümüze taşıyamadığımız gibi, daha sonra ve kendiliğimizden de Türkçe adlar üretme konusunda pek de istekli ve becerikli değiliz. Köyümüzde topu topu Durdu-Durmuş, Döndü-Döne gibi 19 adet Türkçe ad bulabildim.

Türkçe ad yoksulluğuna karşı, köylülerimizin soyadlarının neredeyse tümü Türkçe’dir. Köyümüzde saptadığım soyadlar da şunlardır :

  1. Ağzıbüyük
  2. Aktaş
  3. Bakıcı
  4. Bal
  5. Balta
  6. Baltacı
  7. Barış
  8. Barışık
  9. Bilici
  10. Bozkurt
  11. Çiçek
  12. Danabaş
  13. Değirmenci
  14. Demirci
  15. Dereli

  1. Durdu
  2. Esendere
  3. Filik
  4. Gedik
  5. Gökçe
  6. Gül
  7. Gümüş
  8. Kara
  9. Karaoğlan
  10. Kaya
  11. Keklik
  12. Kılıç
  13. Kızıltepe
  14. Koco
  15. Köylü

  1. Kurt
  2. Ödemiş
  3. Sarıçoban
  4. Sarıoğlan
  5. Sever
  6. Şeker
  7. Tatar
  8. Tatlı
  9. Telli
  10. Toplama
  11. Tüylü
  12. Yılmaz

Listeden de anlaşıllacaktır ki Türkçe adların iki katından fazla Türkçe soyadlar vardır.

Bilindiği gibi, 21.06.1934 Tarih ve 2525 Sayılı Soyadı Kanunu, her Türk’ün öz adından başka bir de soy adı taşımasını zorunlu kılmıştır. Her kanunumuz gibi defalarca, kim bilir kaç binlerce delindi ve deliniyorsa da, bu kanunun 3. maddesi “Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve millet isimleriyle umumi edeplere uygun olmayan veya iğrenç ve gülünç olan soyadları kullanılamaz” hükmünü getirmiştir.

Düşünüyorum da iyi ki böyle bir yasa çıkmıştır. Hiç değilse, önemli oranda soyadlarımızı yabancı sözcüklerden, başta Arapça olmak üzere öbür dillerin saldırılarından koruyabilmişiz. Hiç kuşku duymuyorum ki bu yasa olmasaydı ve iş gelişine bırakılsaydı, geçmişte adlarımızı ele geçiren Arapça gibi, bu gün soyadlarımızı da, Arapça ile birlikte Batı dilleri ele geçireceklerdi. Geçiremediler ama, herkes iyi bilmeli ki saldırı ve savaş da sürüyor. Uyanık olmak gerekir.

Yine düşünüyorum, seviniyorum ve avunuyorum ki hiç değilse Arapça adların tamamını Arabistan’daki gibi, Araplar gibi kullanmıyoruz. Onların bir bölümünü Türkçe’leştirmişiz. Huriye’yi atmış Hürü, Habibe’yi atmış Habba, Tuti’yi atmış Dudu, Hatice’yi atmış Haçce, Amine’yi atmış Emine, Aişe’yi atmış Eşe yapmışız. Yemliha’dan Yamula, Muhammet’ten Memmet, Süleyman’dan Sülemen’i türetmişiz. Çünkü ne biz Arap’ız, ne de burası Arabistan’dır. Türk’üz ve Türkiye’de yaşıyoruz. Bir de yabancı sözcük kullanmayı üstünlük, uygarlık ve çokbilirlik sanan şu aklı güdüklerimiz olmasa, bir de Hürü olarak kızımıza koyduğumuz adı kendi kafasına göre değiştirip, doğrusunu yazdığını sanıp Hûriye diye kaydeden şu yarım akıllı nüfus yazıcılarımız olmasa adlarımızın Türkçeleştirilmesinde daha da çok yol alabileceğiz.

Cumhuriyet Dönemi’nde dilimiz adına, Türkçemiz adına çok büyük çabalar gösterilmiştir. Kanımca çok büyük başarılar da elde edilmiştir. Her çevreden gösterilen duyarlılığa yöneticiler de tarafsız kalmamışlardır. Örneğin, mevcut köylerimizin üçte birinin adları değiştirilmiştir ve Türkçeleştirilmeye çalışılmıştır. Verilen bilgilere göre 12211 köyün adı değiştirilmiştir (7). Benim şaşkınlığım, bu duyarlılığın kişi adları konusunda neden gösterilmemiş olduğudur. Hele son günlerdeki aymazlıklara ve hatta elaltı ya da elüstü yapılan karşı  özendirmelere akıl erdiremiyorum. Aleynalar, Beratlar, Büşralar, Hayrunnisalar, Kevserler, Kübralar, Merveler, Miraçlar, Nagehanlar, Nisanurlar, Rümeysalar ve benzerlerinden geçilmiyor. Bir kurt dumanı ki üstümüze gelen, dost mu düşman mı seçilmiyor.

Sormadan edemiyor insan: Burası Arabistan mı? Her yerde çöl rüzgarı esiyor, çöl özlemi yaşanıyor. Ey oğul, bu yol yol değil. Kendine kimlik arıyorsan, kendini bul. Ad arıyorsan atalarından al, dilini bul. Yurt arıyorsan, yabana gitme, elini bul. Neden bu tembellik, bu öykünmecilik ve bu başkalarına benzeme özentisi? Senin soyun sopun yok mu, senin soyunun sopunun adları, sanları yok muydu? Beynin durdu mu? Dilim kopsun, “Yazık sana, hayıf sana, vah sana” demeye benim dilim varmıyor. Ama senin dilin kopmasın, dilin varsın yaşasın ve kendi dilini bulsun.

X

Yukarıdaki saptamalarımın üzerinden yıllar geçti. Köyüm Ericek’teki adlandırma kültürünün ne yönde ve ne kadar değiştiğini saptamak istedim. Sosyal medyada iletişimde bulunduğum 1980 sonrası doğumlu 430 köylüme ulaştım. Verilerden elde edilen sonuçların bazılarını paylaşmak istityorum :

Önceki bulgularda yalnızca 19 adet Türkçe ad vardı, Türkçe ad sayısı ve  Türkçe adların kullanım oranı da %21 idi. Yeni bulgularda ise Türkçe ad sayısı 67 ve Türkçe adlar oranı da %30’dur. Buna göre Türkçe ad sayısı %9 0ranında artmıştır. Ancak Türkçe adların kullanım oranı %23’tür. Yani Türkçe adlar çeşitlenmiş ve çoğalmıştır ama bu adların kullanımı yine sınırlı kalmıştır. Öncekine yakın orandadır.

Diğer yandan önceki bulgularda var olanTürkçe adların bu yeni bulgularda yalnızca üç adedinin kullanıldığı görülmüştür. Yani daha önce kullanılan Türkçe adlar da artık kullanılmamaktadır. Döndü, Dursun ve Torca dışında önce kullanılan Türkçe adların da bu ikinci saptamada kullanılmadığı görülmüştür.

Ericek’te Kullanılan Yeni Türkçe Adlar şunlardır :

1-Alkan

2-Alp

3-Alpaslan

4-Aras

5-Arda

6-Attila

7-Aycı

8-Ayhan

9-Aytekin

10-Bayram

11-Berk

12-Bilge

13-Birgül

14-Burak

15-Can

16-Caner

17-Coşkun

18-Çağatay

19-Çağdaş

20-Çağkan

21-Çağrı

22-Çınar

23-Doğukan

24-Döndü

25-Deniz

26-Dursun

27-Duygu

28-Erdem

29-Eren

30-Ergun

31-Erhan

32-Erol

33-Erten

34-Esmeray

35-Filiz

36-Gökhan

37-Göztaş

38-Gülay

39-Güney

40-Günyol

41-Hakan

42-Köksal

43-Mert

44-Mete

45-Oğuz

46-Oğuzhan

47-Okan

48-Onur

49-Orhan

50-Özal

51-Öykü

52-Sevinç

53-Sezen

54-Sezgin

55-Sonay

56-Torca

57-Tuğçe

58-Tuncay

59-Turgay

60-Tunar

61-Tutku

62-Uğur

63-Ümit

64-Yağmur

65-Yalçın

66-Yücel

67-Yüksel

Diğer yandan, önce kullanılmayan ve yeni kullanılan Türkçe olmayan adlar da uzunca bir liste oluşturmaktadır.  Ad listesine yeni giren Türkçe olmayan adlar da şunlardır :

1-Adem

2-Akif

3-Belnur

4-Berna

5-Bilal

6-Bünyamin

7-Büşra

8-Derya

9-Eda

10- Fatih

11-Ferdi

12-Fethullah

13- Feyyaz

14-Feza

15-Figen

16-Furkan

17-Halûk

18-Harun Azat

19-İjlal

20-Kübra

21-Kürşat

22-Mahir

23-Mehtap

24-Melih

25-Mevlana

26-Mikail

27-Müjde

28-Nalan

29-Nebi

3o-Nihat

31-Nurettin

32-Nurullah

33-Raziye

34-Rıdvan

35-Rıza

36-Ruhan

37-Saadet

38-Sabira

39-Sadullah

40-Saliha

41-Seda

42-Selami

43-Selim

44-Semail

45-Serdar

46-Serkan

47-Settar

48-Sezai

49-Şule

50-Tacettin

51-Tanju

52-Tayfur

53-Tuba

54-Ubeyt

55-vedat

56-Vildan

Sözü bitirmeden önce, burada ele alınan konu ile ilgili olduğunu düşündüğüm bir alt başlığa daha değinmek istiyorum : Özümleme (Asimilasyon):

Kimlik bulamayanlar, kimliğinden kuşkulananlar ve diğerlerini suçlamadan çıkar umanlar özümlemeye uğradıklarını, Türk kültürü içinde kendi kültütürlerinin eritildiğini ileri sürerek bedel ödemeye kadar uzanan ödünler istiyorlar toplumumuzdan.

Birilerinin Melez Türkler dediği bazı Türkler de bu savlara, sözümona ilericilik, çağdaşlık, demokratlık, insan hakları vb yüce  ve albenili kavramların sığınağında çanak tutuyorlar.

Bir düşünülim ciddi ciddi ne olur, Türklerin ne kadar özümlemede bulunduğunu ve ne kadar özümlemeye uğradığını. Hesabın kimlerin lehine ve kimlerin aleyhine sonuçlandığı görüldüğünde şaşırılacaktır, şaşırıp kalınacaktır olan bitenler karşısında.

Senin sırtından ve senin kanınla devlet kuranlar o devletlere senin adını bile vermemişler. Devlete kendi adlarını vermişler ve seni yok saymışlar. Devletin resmi dillerini Türkçe değil de Farsça ve Arapça yapmışlar. Dilini yok saymışlar. Başka diller kullanmışlar. Türkçe’yi küçümsemişler, horlamışlar;  Türkçe konuşanları  ayak takımı saymışlar. Kervan geçmez köşelerde, dağ başlarında yaşayan köylü yoksullar kurtarmıştır tümden yok olmasını dilimizin. Onların dilinde yaşayabilmiş kendi dilimiz yüzyıllarca ve belki de binyıllarca. Seçkinler başka ulusların dillerini yeğlemişler ve kullanmışlardır. Bunun içindir ki geçmiş dönemlerde dilinden anladığın şiirin yok, okuyup anladığın öykün yok, romanın yok.

Dinini yani inanç felsefeni yani yaşam felsefeni elinden almışlar zorla ve katliamlarla. Güzel sanatlar yasaklanmış. Ressamlık yok, heykeltraşlık yok, özgün müziğin yok. Bizans müziğini, Arap müziğini dayatmışlar sana.

Bir kısım Türk Milliyetçileri  de bugün bile Türkçe’yi lûtfedip kabul edememektedirler. Türkçecileri akıl almaz sıfatlarla suçlamaktadırlar. Kimine komünist, kimine ateist demektedirler.

Bu milliyetçiler kendi dilinde ibadet yapmanı da savunamamaktadırlar. Kuran’nın Türkçeleştirilmesini neredeyse dinsizlik saymaktadırlar. Arapça’yı, Farsça’yı Türkçe’ye yeğ tutmaktadırlar. Allah’ın dilinin Arapça olduğunu söylemektedirler. Sen de bu yalana, bu safsataya inanmaktasın.

Dilini diğer diller karşısında aşağı gördüğün bir millet için milliyetçilik olur mu? Böyle milliyetçilere kim inanır? Diline sahip çıkmadığın bir milletin milliyetçiliğini nasıl yaparsın?

Bir düşün hele, bir düşün ki başka hiç bir şey elinden gelmiyorsa da bu çıplak gerçeği göresin. Göresin ki geleceğin için bu bile bir umut ışığı ola.

Bir düşün Arapçada kaç adet Türkçe sözcük var acaba, kaç Arap ailesinin  çocuğuna Türkçe ad koydu acaba? Türkler nasıl oluyor da kendi dilleri başka dillerin saldırısına uğrarken, başka dillerin egemenliğine karşı koyamazken, çocuklarına başka dillerden ad koyarken o başka dilleri ve o dillerin kültürünü özümlemiş oluyor? Nasıl oluyor da kendi dinleri zorla ve katliamlarla değiştirilirken, kendi inanç dünyası yıkılıp yok edilirken başkalarının dinlerini, din kültürlerini yok etmiş oluyor? Bir düşün. Düşünmek en büyük erdemdir.

15 Ekim 2016

Kaynakça

1. Gökçe, O. Berit’in Gözyaşları, 2. Basım, 2014, Zeus Kitabevi, İzmir.

2. Karouz, H. Ö. “Buldan İlçesinde Kişi Adları”, www.buldanmyo.pamukkale.edu.tr

3. www.afsin.gov.tr/eshabikehf ).

4. Karouz, H. Ö. “Buldan İlçesinde Kişi Adları”, www.buldanmyo.pamukkale.edu.tr

5. Açıkel, A., “Artukabad Kazasında Türk Adları (1455-15209)”, Fırat Üniversitesi Sosyal         Bilimler Dergisi, Cilt 13,Sayı 2, S. 305-335, 2003, Elazığ.

6. Kurt, Y., “Adana Sancağında Kişi Adlar”, dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/21/60.pdf

7. Harun, T., “Türkiye’de İsmi Değiştirilen Köyler”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 10, Sayı 2, S. 23-34, 2000, Elazığ

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

  • YANIK KOKUSU
  • EVRENSEL BAYRAM
  • ZERKA
  • SOSYALLEŞME
  • SABAHIM ÇALINDI

Kategoriler

  • Anılar
  • Bildiriler
  • Çevre
  • Duyurular
  • Ericek
  • Genel
  • Güncel
  • Güncel Yazılar
  • Kitaplar
  • Makaleler
  • Ormancılık
  • Öyküler
  • Şiir Seçkisi
  • Şiirler
  • Tarım
  • Yayınlar
  • Yazılar Çevre

Copyright Prof. Dr. Osman Gökçe 2025 | Theme by ThemeinProgress | Proudly powered by WordPress