Skip to content
Prof. Dr. Osman GökçeBu sayfa ulusumun, ülkemin, devletimin ve tüm insanlığın yararına olduğuna inandığım bilgilerimi, deneyimlerimi, düşüncelerimi ve duygularımı ilgilenen herkesle paylaşmak, tartışmak, geliştirmek ve böylelikle doğrularda, güzelliklerde ve iyiliklerde hep birlikte buluşarak çoğaltmak ve bütünleşmek için açılmıştır. Prof. Dr. Osman Gökçe
  • Ana Sayfa
  • Yazılar
    • Güncel
    • Anılar
    • Öyküler
    • Tarım
    • Ormancılık
    • Çevre
    • Genel
  • Yayınlar
    • Makaleler
    • Bildiriler
    • Kitaplar
  • Şiirler
    • Şiir Seçkisi
  • Ericek
  • Duyurular
  • Fotoğraflar
  • İletişim

GAVURUN EKMEĞİ

7 Ağustos 2020 0 comments Article Güncel Yazılar

GAVURUN EKMEĞİ

Bizim oralarda sıkça kullanılan bir atasözüdür: “Gavurun yani yabancının ekmeğini yiyen gavurun yani yabancının kılıcını çalar”. Hiç kuşku duyulmasın ki gavurun yani yabancının dilini kullanan da gavurun yani yabancının düdüğünü çalar, gavurun yani yabancının oyununu oynar. Yabancının Gayrimüslim olması ya da Müslim olması önemli değil. Müslim Arap’ın dilini kullanan da Müslim Arap’ın düdüğünü çalar, oyununu oynar.

Geçmişimizi, geçmiş devlet insanlarımızı küçümsemek, aşağılamak, suçlamak uygun bulmadığım davranışlardır. Ancak kanımca geçmişi kuralınca incelemek, irdelemek ve ders çıkarmak da gerekli ve kaçınılmazdır.

Bu bağlamda dilimiz Türkçe konusunda bir küçük özet yapmak istiyorum:

a) Baykent’i, Buhara’yı, Talkan’ı, Türkistan’ı yakan, yıkan, atalarımızı öldüren halifenin Horasan Valisi Müslüman Ordular Komutanı Kuteybe gibi Arap komutanlarının adını, Türkçe adlar yokmuş gibi, bugün çocuklarımıza ad olarak veriyoruz, zalimliğin ödülü olsun diye herhalde.

b) Türk uygarlığının en verimli yurt bölümü olan Seyhun ve Ceyhun nehirleri arasındaki Güney Türkistan’ı, Arap istilacıların verdiği, Türkçe “Nehrin Öte Geçesi” anlamına gelen, Arapça “Mavera’ün Nehr” adıyla okullarda çocuklarımıza öğretiyoruz, yerimizin, yurdumuzun kendi adını yok sayarak.

c) Atayurtlarımızın işgallerini “Fetih”, talan edilmesini “Gaza”, atalarımıza kılıç zoru ile inançlarını bırakıp yeni inançlar dayatılmasını ”Hidayete erme” olarak görüyoruz. Kendi özümüze saygıyı yitirerek, bu marifetimizle ya da bu gafletimizle ne kadar yerinsek o kadar azdır.

d) Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı forsunda temsil edilen 16 büyük Türk imparatorluğu içerisinde Müslümanlıktan sonra kurulan Gazneliler’in (962-1183) resmi dili Farsça ve Arapça, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun (1040-1157) resmi dili Farsça ve Arapça, Anadolu Selçuklu Devleti’nin (1077-1308) resmi dili Farsça, Harzemşahlar Devleti’nin (1097-1231) resmi dili Farsça’dır. Bugünkü devletimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden önceki Osmanlı İmparatorluğu’nun resmi dili de Arapça, Farsça, biraz da Türkçe ile aşure aşı gibi karışık ve uyduruk bir dil olan Osmanlıca’dır.

Türk’e “Ne mutlu Türk’üm” yerine “Etrak-ı bi idrak” (İdraksiz Türkler) denilen ve burada söylenmesini içime sindiremediğim, kızgınlık duyduğum benzeri tanımlamalar yapılan dönemlerden çıktık geldik bugüne.

Ulusun kurduğu devlete ulusun adını vermeyen yani Türk’ün kurduğu devlete Türk Devleti diyemeyen ve ulusun adını yok sayarak kendi adını veren bir inkâr döneminden çıktık geldik “Ne mutlu Türk’üm” diyebildiğimiz günlere.

Bugün Türk Dil Kurumu verilerine göre, sözlüklerimizde 14 198 adedi dilimize girmiş ve belirli oranda Türkçeleşmiş yabancı kökenli sözcük olmak üzere 111 027 adet sözcük bulunmaktadır. Bir çok dilci de bu sayının gerçek rakamın çok altında olduğu görüşünü kanıtları ile birlikte açıklıyorlar. Demem o ki dün Türklerin kurduğu kendi devletlerinde bile resmi dil olarak kullanılmayan, ancak bugün her alanda göğsümüzü gere gere kullandığımız koskocaman bir Türkçe dilimiz vardır.

Peki, bu büyük dil geçmişte neredeydi, nerede yaşıyordu, nerede ve kimler kullanıyordu? Nasıl oldu da Cumhuriyet’ten sonra ortaya çıktı? Gökten mi indi? Yani gavurun yani yabancının dilini kullananların gavurun yani yabancının düdüğünü çalacağı, gavurun yani yabancının oyununu oynayacağı gerçeği ne zaman görülmüştür, nasıl ortaya çıkmıştır, kimler ortaya çıkarmıştır ve bugünkü dilimize nasıl kavuşmuşuzdur?

Örneğin, Karaman Oğlu Mehmet Bey’in o ünlü (Bu günden sonra divanda dergahta…Türkçe konuşulacak…) emrinin bile aslı Farsça’dır:

“Bade’l yevm ber divan, ber dergah, ber berigah, der meclis der meydan çün be zeban-ı Türi zeban-ı diğer nedaret” (1).

Bu örnekteki gibi yaşanılan günlerden bugünlere nasıl gelinmiştir? Bunun bilincinde olmak gerekir.

Türklerin kurduğu devletlerde Türkçenin resmi dil olarak kullanılmadığı günlerde de bu büyük dil vardı ve bu büyük dilin bir sahibi, bir kullanıcısı, bir koruyucusu da vardı. Onlar bizlerdik. Onlar bütün Anadolu’nun dağlarında, bayırlarında, üç beş evlik obalarında, on binlerce köylerinde yaşayan milyonlarca Ericeklilerdi, Karadutlular, Kınıkkozlular, Tombaklılardı. Türkoğlulardı, Osmaniyelilerdi, Ardahan ili Damal ilçesi ve çevrelerinde yaşayan Kafkas Tecirlileriydi. Yani milyonlarca kırsal kesim insanları, yani milyonlarca bizlerdik. Bizler o zaman da bu dili konuşuyorduk.

Sonra Ulu Önder’le birlikte Cumhuriyeti kurduk. Gönüllü dil derlemeciliğine, gönüllü sözcük derlemeciliğine başladık. Bugün bu derlemeler sonunda, yaklaşık 232 000 söz varlığından oluşan on iki ciltlik Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü adı ile bir büyük sözlük ortaya çıktı ve bu eser Türkiye Türkçesi Ağızlar Sözlüğü adı ile internet ortamına da taşındı.

Atatürk’ün talimatı ile 12 Temmuz 1932’de kurulan Türk Dil Kurumu ve nice Türk diline gönül verenler, emek verenler bugünkü övünülesi sonuca ulaşmışlardır. Ancak bu alandaki çalışmaların son durağı yoktur. Örneğin derlemeciliğimiz yitmeye yüz tutmuş tüm Türkçe sözcükleri derleyebilmiş değildir. Bunu sürdürmek gerekmektedir. Günümüzde bu bilinçle çalışan ve ürün veren eli kalem tutanlara, tutmayanlara hepsine saygı ve minnet borçluyuz.

Böylesi bilinçli emekçilerden eli kalem tutan Türkmen Tecirli Oymağı’nın Kahramanmaraş Türkoğlu ilçesinden Sayın İsa Yıldız çok değerli bir çalışma yapmış ve bunu TÜRKOĞLU’CA ŞOR SÖZLÜĞÜ adı ile kitap olarak yayınlamıştır (2).

Şor Tecirli Türkmen köylerinde, benim köyüm de dahil, söyleşme, konuşma, dedikodu anlamında bir sözcüktür. Kitap incelendiğinde görülecektir ki dört bini aşkın şor sözcüğü var. Şorlaş şorlaş bitmez. İşte üç beş örnek: Adı batasıca, Bellik, Çingil, Dalap, Elcek, Ferik, Gamalak, Halaka, Ihtırmak, İşemik, Kalın, Malamat, Nen çalmak, Okuntu, Öllük, Pıtık, Savan, Şeytan azdırmak, Taplı, Umsuluk olmak, Yannık, Zıllıkçı.

Gelişim, değişim, dönüşüm durdurulamaz bir süreçtir. Bu süreci yaşayan toplumun dili de yeni sözcüklerle gelişir ve varsıllaşır. Dile katılan yeni sözcükleri Türkçe dışında dil bilmeyen halk Türkçe kurallara göre üretir ya da türetir. Başka dillerden sözcük almaz, başka dillerin kurallarını bilmez ve yabancı dil kurallarına göre sözcük üretip türetmez. Okumuş yazmışların dilimize soktuğu yabancı sözcükleri de Türkçe kurallara göre törpüler ve kendileştirir. Örneğin Acenta demez Acanta der, Bazen demez Bazan der, Habibe demez Habba der, Hûriye demez Hürü der, Radyo demez Irado der, Recep Demez İrecep der. Yani halk yeni sözcükler, yeni deyimler, yeni atasözleri kazandırır dilimize. Bu nedenle dil derlemeciliği sürgit bir çalışma olmak zorundadır. Sayın İsa Yıldız, bir ömür boyu gönül verdiği Türkçesine bu hizmeti yapmıştır. Kendisini kutlarım, arkası süreğen olsun derim. Türkçe sevdalılarına bu eseri okumalarını ve bu konularda çalışmalar yapmalarını öneririm.

Osman Gökçe
06.08.2020

1) Cengiz Özakıncı, Dünden Bugüne Türklerde DİL ve DİN -Kuranı Doğru Anlamak, Otopsi yayınları, güncellenmiş, genişletilmiş 8 basım-Cağaloğlu-İST).
2) İsa Yıldız, Türkoğlu’ca Şor Sözlüğü, Gece Kitaplığı, Haziran 2020, Ankara

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

  • YANIK KOKUSU
  • EVRENSEL BAYRAM
  • ZERKA
  • SOSYALLEŞME
  • SABAHIM ÇALINDI

Kategoriler

  • Anılar
  • Bildiriler
  • Çevre
  • Duyurular
  • Ericek
  • Genel
  • Güncel
  • Güncel Yazılar
  • Kitaplar
  • Makaleler
  • Ormancılık
  • Öyküler
  • Şiir Seçkisi
  • Şiirler
  • Tarım
  • Yayınlar
  • Yazılar Çevre

Copyright Prof. Dr. Osman Gökçe 2025 | Theme by ThemeinProgress | Proudly powered by WordPress