Skip to content
Prof. Dr. Osman GökçeBu sayfa ulusumun, ülkemin, devletimin ve tüm insanlığın yararına olduğuna inandığım bilgilerimi, deneyimlerimi, düşüncelerimi ve duygularımı ilgilenen herkesle paylaşmak, tartışmak, geliştirmek ve böylelikle doğrularda, güzelliklerde ve iyiliklerde hep birlikte buluşarak çoğaltmak ve bütünleşmek için açılmıştır. Prof. Dr. Osman Gökçe
  • Ana Sayfa
  • Yazılar
    • Güncel
    • Anılar
    • Öyküler
    • Tarım
    • Ormancılık
    • Çevre
    • Genel
  • Yayınlar
    • Makaleler
    • Bildiriler
    • Kitaplar
  • Şiirler
    • Şiir Seçkisi
  • Ericek
  • Duyurular
  • Fotoğraflar
  • İletişim

ACININ DİLİ

15 Haziran 2020 0 comments Article Güncel

ACININ DİLİ

Gümüş Anam derdi ki “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır”. Anam benim, yazılı okumayı yazmayı bilmezdi, harften rakamdan anlamazdı. Ama alfabesiz okurdu, Türkçe’yi bilirdi, gönül kırmaz, insan üzmezdi. Sertlik gösterenleri yermek için de yalnızca “Adama sormuşlar, adın ne demişler. Mülayim Efendi demiş. Soran da sert olsan kime ne edersin demiş” derdi. Hep yumuşak dilliliği, tatlı dilliliği överdi.

Hasan Hüseyin de “ekmeği bol eyledik-acıyı bal eyledik-sıratı yol eyledik-geldik bugüne” diyor. Acının ağzına bir parmak bal sürüyor. Bir tür acının dilini ballandırıyor.

Dil, insanlar arasında iletişimi sağlayan sesli ya da yazılı simgeler sistemidir. Düşünce ve duyguların sözcük haline getirilmiş sesler aracılığı ile anlatılmasıdır. Bir toplumun kültürü, değerleri, becerileri ve bütün bilgisi dille anlatılır.

Dil ile ilgili olarak dil aileleri diye bir sınıflandırma vardır. Bu sınıflandırma Avrupa, Güney Asya, Kuzey Asya, Doğu Asya, Güneydoğu Asya, Güneybatı Asya, Afrika, Kuzey Amerika ve Güney Amerika gibi coğrafyasal bölgelere göre ele alınır. Temel olarak Hint-Avrupa, Fin-Ugor dil aileleri ve bunların alt öbekleri biçiminde sınıflandırmalar yapılır.

Ama bu kadar da değil dil sınıflandırması. Örneğin bilim dallarına göre tıp dili, matematik dili vb biçimlerde, sanat dallarına göre edebiyat dili, resim dili vb biçimlerde sınıflandırmalar da yapılabilir. Ayrıca daha alt öbeklere göre de örneğin övgü dili, yergi dili, sövgü dili, yakarı dili, karkış (beddua) dili vb biçimlerde de sınıflandırmalar yapılabilir.

Ben de kendime tanıdığım bu öznel dil sınıflandırması esnekliği ile bir Duygu Dili öbeğinden söz edilebileceğini ve örneğin Sevincin Dili ve Acının Dilinin de ayrıksı diller olabileceğini varsaydım. Bu varsayımla Acının Dili üzerinde düşündüm ve ıslak acılı günlerin en acılı olaylarının yani ölüm acısının geride kalanlarca nasıl anlatıldığını basındaki ilanlardan izlemeye çalıştım.

Ölüm ilanlarını 23.12.2007’den başlamak üzere tam 2 yıl okuduğum gazetelerden (Cumhuriyet, Hürriyet) izledim. Pek çok ilan kestim. Onları, yine öznel bir biçimde 1. Acı duyanların, 2. Acı duymayanların ilanları diye sınıflandırdım. İkincisini konu dışı bıraktım. Kendimce belirlediğim Acı Duyanların İlanlarını da bilimsel bir sistematik içinde inceleyip çıkarımlarda bulunmadım. Eğer uygun ve yararlı bir çalışma olabileceği düşünülüyorsa bunu dilbilimcilere bıraktım. Ben ancak elimdeki bu tür ilanlardan acının dili konusunda bir demet örnek sunacağım. Yani bu kısacık yazıda acının dili üzerine örnekler vermekle yetineceğim. Örnekleri numaralayacağım ama kimliklerini açıklamayacağım. Yıllanmış acıları, mayalayıp ekşitip yeniden sunmayacağım ilan sahiplerine. Onlar acılarını duygusuz duvarlara duyurmaya çalışanlar değildir. Onlar acılarına sarınanlar, örtünenlerdir. Örtüyü açamam. Bu acımasızlık olur. Soran olursa açıklama yaparım.

Bu dünyada acıyı tatmayan yoktur. Bu nedenle “Bilinmedik bir söz söyle, acıyı herkes biliyor” denebilir. Doğru bir görüş ve deyiştir bu. Ama ne demiş büyük ozan Nazım Hikmet, “Ne ölümden korkmak ayıp-ne de düşünmek ölümü”. Korkarız da, düşünürüz de, ağıt yakar ağlarız da. Kendimizden kurtulamayız. Doğrusu kurtulmak da istemeyiz. Benim sunacağım ölüm ilanları da başka bir biçimde ağıttır. Tıpkı bilinen ağıtlar gibi ölüyü geri getirmez. Ağıtlar umarsızlığın dilidir. Sanat amaçlı yapılmamış sanat eserleridir. Ben onları yani seçtiğim ilanları da ağıt adı ile sunacağım. Çünkü acının dili ağıttır.

Atalarımız Ordos’un kuzeyini Çinlilere kaptırıp Büyük Çöl’ün kuzeyine çekildiğinde kayıplarımız için daha M.Ö. 119’da saptanabilen ilk ağıdımızı yakmış:

Yen-çi-şan dağını yitirdik
Kadınlarımızın güzelliğini aldılar
Si-lan-şan yaylasını yitirdik
Hayvanlarımızı üretecek yeri aldılar

Atalarımızın bu ağıdı bir toprak kaybı, bir savaş yenilgisi ağıdıdır. Günümüze gelindiğinde de herkesin bildiği ağıtlar köylünün, kırsal toplumun, kentlileşememiş kent varoşlarındaki halkın ağıtlarıdır. Benim burada ağıt tanımlaması ile ele aldığım ağıtlar ise kentlilerin, okumuş yazmışların ağıtlarıdır:

Ağıt 1
Gençliğine doymamışın arkasından yakılan ağıt:
Gülüşün
Bir rüzgardı senin
Kuşların kanadına binip giden
Kuşların
Uçma merakına
Senin rüzgarındı neden (Cumhuriyet, 23.12.2007).

Ağıt 2
Yirmi yedilik bir yolcunun ağıdı :

Dağlar küskün, çiçekler sensiz kaldı.
Kent sessiz, sevda sürgün kaldı.
Sevgiye hasret çocuklar öksüz,
Türküler öyküsüz kaldı.
Umut yalnız, öfke suskun…
Sevgi mahzun, acılar ilaçsız kaldı.
İsyan fırtınaları esmiyor sokaklarda
Sen gideli (Cumhuriyet,24.01.2008).

Ağıt 3

Onun için vefalı ve acılı arkadaşları ağlıyor, ağıt yakıyor arkasından :

Bir serüvendir yaşam
Molaları belirlemek istersin!
Sohbetine doyamadıklarınla
Varlığından hüsrana uğradıklarınla
Araf’tır durakları…

Sen İstanbul’a aşık
Avareliğe hasret
Hüzünlere dargın
Vedaları kırık gittin…

Sen
“…biz bu dünyadan değil miydik?”
di
ye
rek
ıssızca
garip
ve
sessizce gittin…

Şimdi herkeste
Bir başka SEN kaldı.

Ahhh be”deli” adam!
Hepimiz
Senin dünyandan değil miydik?.. (Cumhuriyet, 08.09.2008).

Ağıt 4

Bir bayan giden eşi için ağıt yakmış:

Seninle yaşadığım kırk yıl
bir bahar gibiydi
Senin insanlığın yüce bir
değer gibiydi
Sensiz geçen yıllar, ruhumda
yanan cehennem gibidir…Cumhuriyet, 09.09.2008).

Ağıt 5

Bir dede torununun arkasından ağlıyor :

Son yılını, hayal ederek
Andığımız takvim yaprakları,
Dört mevsimle sonlandı bugün…
Takvimi kapat
Bugün 17 Şubat

Yaşanmış, yıllanmış
Unutulmaz anılar…
Örtülü hayalleri tetikler,
Yaşamda…

Hayaller acılarla yoğunlaşır
“Kerahet vakti”
Akşamda…

Dönüşü olmayan son yolculuk…
Mevsim sonları gibi sonlanır ÖMÜR.
Gözler kapanır
Ahireti görür…

Dönüş izni verseydi yaradan
Gidenler çoğalırdı dünyadan.
“Buluşma” hayal edilse bile,
O gün ne gündür?
Bilinmez!..

“Tanrı Yazgısı”
Genlerde yazılıdır,
Silinmez?.. (Hürriyet,17.02.2009).

Ağt 6

Ablası Kardeşime Ağıt başlığı ile vermiş ilanı :

Sen bir kahraman savaşçıydın
İkiz eşinle paylaştığın doğum yarışını birincilikle ama nefessiz başardın;
inatla hayata tutundun
Yaşadığın her zorluğu sabırla, inatla aştın.
Enkaz altından savaşçı sesini duyurdun, kurtuldun.
Sana karşı işlenen her kusuru affedici oldun.
Dünyayı siyah-beyaz zanneden renk körlerine yaşamda bin bir rengin
varlığını göstermeye çabaladın.
Bir aileye bir ressam yeter, bu yaşta bu öğrenme hevesi boyunu aşar diyenlere
Kişinin kendini geliştirmesi hakkının tembel işi olmadığını kanıtladın.
Büyük riske karşın hayat bağışladıklarının salt türlü sıkıntılarının kapalı
kutusu gibi görüldün.
Ayıplarının örtücüsü, tehlikelerden koruyucusu oldun.
Cesurca doğruları söyledin, kinci dendi, problemlerine çözüm buldukların
“yoluma engel olma, arama girme” deyip kırdılar, yılmadın.
Aile bağlarının kutsiyetini öne çıkardığın için rahatı bozulanların
çıkarlarına halel geleceği korkuları nedeniyle kınandın, aldırmadın.
Bütün bunlara karşın koşuşturmaktan, uzak yakın herkese yardım etme
gayretlerinden ödün vermedin, üşenmedin, ertelemedin, vazgeçmedin, savaştın.
Tam da “ben yolumu çizdim” dediğin gün
hain trafik canavarına yenik düştün.
Sen hiç kurtardığının buna değip değmediğini sorgulamadın.
Nereye, kime koşuyorum demedin.
Yıllar önce bugün, dünyaya geldiğin an seni kollarına alan
kaybettiğim gün bütün gününü dertleşerek geçirmeyi yeğleyip
seçtiğin en yakının olma ayrıcalığına kimseler erişemez canım.
Sensizlik kimsesizlik demekmiş.
Bunu bilmeyenleri de bağışla, ışığını bizden esirgeme.
Biz buna muhtacız (Hürriyet, 08.11.2008).

Ağıt 7

Eşi, beş çocuğu ve bir torunu gidene soruyorlar :

“Ne haldeyiz bir bilsen
Buna yürek dayanmaz
hele bir coşsan, türküler söylesen
sürüsen demir zincir
yürüsen demir çarık dayanmaz…”

Nereye
sen, onurlu yüce adam.
Nereye
yaşanmamışlıklarınla nereye…(Cumhuriyet, 04.09.2008).

Ağıt 8

Bu ağıt bilinen bir şairin Turgut Uyar’ın şiiridir. O nedenle kimlik bilgisini gizlemeden sunuyorum. İlhan Erdost için yazılmıştır :

gülsuyu, gülün kız kardeşi özbeöz
bir buğu olarak tenlerde uçuşan

gül yaprağı, gülün çocuğu özbeöz
yaşarmış gibi hep kendi okşanan

gül dalı, dikenli ama güllü
ince dirençli ve kahraman

yeni bir soydandı yepyeni
kendi mezarında kendi açan
bir güldü ilhan
sabah da kırmızı akşam da kırmızı
hep kırmızı kalacak solmadan (Cumhuriyet, 07.11.2009).

Ağıt 9

Bir küçük kız, ailesinin gözyaşlı özlemi :

Özlem, içimde, ta şurada bir yerde
dinmeyen sızı…
Özlem, içimde, ta şurada bir yerde
patlamaya hazır volkan gibi
kan kırmızı…
Özlem, içimde saplanmış bir ok misali
yüreğime sonsuzluk kıvamında bir acı
alnımdaki yazı!..(Hürriyet, 10.08.2008).

Ağıt 10

Eşi sesleniyor sessizliğe :

Sen benim gökyüzümdün, denizim, toprağımdın.
Şimdi bir hatıra olamazsın belirsiz, uzak…
Biliyorsun bazı şeyler vardır, elimizde olmayan.
İşte böyle imkansız bir şey seni unutmak… (Hürriyet, 19.04.2008).

Ağıt 11

Kendi ağıdını yakan bir fani :

VEDA
Birlikte evcilik oynadığım en yakın çocukluk arkadaşıma…
Tencereden yürüttüğüm etler için tek ayak ceza durduran anneme…
Ayşe bebeğimi elleriyle yaratıp ona bile hayat kazandıran anama…
Bugün öğle vakti Teşvikiye Camii’nde veda ediyorum…(Hürriyet, 25.08.20089.

Ağıt 12

Kızı
“Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse” diye ağlıyor;

Arkadaşları :
“Bir Güneş’i, bir tüfeği, bir de yüreği vardı Şinasi’nin.
Dostlarının yerine gövdesini siper eden , cesur yüreği yenik düştü de
Yüreklerimize ateş düştü…
Bağımsızlık ve sosyalizmin yiğit savaşçısı, denizlerin, dağların oğlu, daha çok erkendi.
Sevdiğin doğanın bağrındasın artık.
Yüreğini yüreklerimize ekledik” diye ağlıyorlar (Cumhuriyet,13.06.2008).

Ağıt 13

Çocuklarının ortak gözyaşı :

Ellerin hep tomurcuk yüklü bir çınar olarak kalacak
Rüzgarların nefesinden manolyalar esecek
Eşsiz şiirin, kral yağmurlarının sesini dinleyecek
Bir yoğun bahar akşamında
Saçlarımı örüyormuş, dudaktan kalbe diyormuşsun gibi gelecek
Hep beraber başladık senin şarkına
Aksın benliğimiz varlığının denizine
Ve sana ulaşmak için
Yorulsun ruh
Yorulsun mânâ…(Hürriyet 23.03.2008).

Ağıt 14

Ailesinin sesi bir şiirde ağlıyor:

“Ve hâlâ sımsıcak durur anılar
Sımsıcak ve biraz boynu bükük
Ne varsa yaşanmış ve paylaşılmış
Yasak bir kitap gibi durmaktadır
Ve firari bir sevda gibi
Şimdi duvarlarda resmin” (Cumhuriyet, 18.0.2008).

Ağıt 15

Akademisyen babaya çocuklarının ağıdı :

Titretmek
Kuş kanatlarında zamanı.
Doğanın gizemli müziğinde…
Bir ses olmak.
İlk meltemlerde…
Okşamak sevdiklerinin yüreğini.
Toprak olmak…
Çiçek olmak…
Buram buram kokmak…
İlk baharlarda.
Sonsuz bir hiçlikle sarmak,
Sevdiklerini.
Bazen bir gölge olmak,
Işık olmak yüreklerinde.
Hiç unutulmamak. (Cumhuriyet.22.12.2009).

Ağıt 16

Bu yazıyı yazarken gördüğüm bir ilanı da buraya almak istedim. Daha önce de belirttiğim gibi herkesin bildiği ağıtlar köylünün, kırsal toplumun, kentlileşememiş kent varoşlarındaki halkın ağıtlarıdır. Benim burada ağıt tanımlaması ile ele aldığım ağıtlar ise kentlilerin, okumuş yazmışların ağıtlarıdır. Şimdi sunacağım bu örnek de bu ağıtların en tipik örneklerinden birisidir. Günümüz tanınmış şairlerimizden Ataol Behramoğlu’nun annesi için yaktığı ağıttır:

Annem yok artık. Beni düşünen kalbi yok, bitti.
Umutsuz olmak istemiyorum.
Umutsuzluğun bir çıkar yol olmadığını biliyorum.
Annem yok artık, yeryüzü çok gördü onu,
Kalabalığın arkasında kuş gibi çırpınan varlığını ve
Dalgın yüreğini çok gördü
Bizim için çarpan, kaygılarla dolu yüreğini.
Annem yok artık, bu kesin, gelinecek bir yere gitmedi (Cumhuriyet, 11.06.2020).

Osman Gökçe
15.06.2020

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

  • YANIK KOKUSU
  • EVRENSEL BAYRAM
  • ZERKA
  • SOSYALLEŞME
  • SABAHIM ÇALINDI

Kategoriler

  • Anılar
  • Bildiriler
  • Çevre
  • Duyurular
  • Ericek
  • Genel
  • Güncel
  • Güncel Yazılar
  • Kitaplar
  • Makaleler
  • Ormancılık
  • Öyküler
  • Şiir Seçkisi
  • Şiirler
  • Tarım
  • Yayınlar
  • Yazılar Çevre

Copyright Prof. Dr. Osman Gökçe 2025 | Theme by ThemeinProgress | Proudly powered by WordPress