Skip to content
Prof. Dr. Osman GökçeBu sayfa ulusumun, ülkemin, devletimin ve tüm insanlığın yararına olduğuna inandığım bilgilerimi, deneyimlerimi, düşüncelerimi ve duygularımı ilgilenen herkesle paylaşmak, tartışmak, geliştirmek ve böylelikle doğrularda, güzelliklerde ve iyiliklerde hep birlikte buluşarak çoğaltmak ve bütünleşmek için açılmıştır. Prof. Dr. Osman Gökçe
  • Ana Sayfa
  • Yazılar
    • Güncel
    • Anılar
    • Öyküler
    • Tarım
    • Ormancılık
    • Çevre
    • Genel
  • Yayınlar
    • Makaleler
    • Bildiriler
    • Kitaplar
  • Şiirler
    • Şiir Seçkisi
  • Ericek
  • Duyurular
  • Fotoğraflar
  • İletişim

TÜRKİYE’DE KEÇİ-ORMAN İLİŞKİLERİNİN UYUMLULAŞTIRILMASI ÜZERİNE BİR TEZ

7 Haziran 2010 0 comments Article Ormancılık

 Prof. Dr. Osman GÖKÇE
E.Ü. Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

Özet

Keçi-orman ilişkileri konusunda bugüne dek önerilen ve uygulanan çözüm yolları özetlenmiş ve bu konuda bugünkü durumun ne olduğu saptanmıştır. Bu bilgiler ışığında bir durum değerlendirmesi yapılmış ve buna göre de bir köy bir işletme modeli adı altında yeni bir çözüm önerisinde bulunulmuştur.

Anahtar Sözcükler : Kıl keçi, otlatma, orman, köylü.

Abstract
 
A THESIS ON THE NORMALIZATION OF GOAT-FOREST RELATIONS IN TURKEY
 
In this research, the current situation of goat-forest relations in Turkey is established and the solutions proposed and implemented so far are summarized. With these information on hand, an evaluation of the problem and its current situation is presented and a new solution (“One village-One Enterprise”) is proposed and explained in detail.

Keywords : Hair Goat (Capra hircus), grazing, forest, villager

 1.GİRİŞ

Türkiye’de keçi-orman ilişkileri Cumhuriyetin başından beri tartışılan bir konudur. Bugüne dek konu ile ilgisi olan ve konuya her biri başka bir bakış açısı ile bakan çeşitli çevreler çeşitli görüşler ileri sürmüşler ve çeşitli çözüm önerilerinde bulunmuşlardır. Bu çeşitli görüş ve önerilerin bazıları yaşama geçirilmiş ve fakat istenilen sonuca ulaşılamamıştır. Bazıları da yaşama geçirilememiş ve fakat önerileri uygulanamayan çevreler de kendi doğrularında ısrar etmekten vazgeçmemişler ve tartışmalar da bitmemiştir. Bu bildirinin birinci gerekçesi bu olgudur.

Bu bildirinin ikinci gerekçesi de bendeki “ Her sorunun bir çözümü vardır” düşüncesidir. Eğer bu düşünce doğru ise Türkiye’de keçi-orman ilişkileri sorununun da bir çözümü vardır. Öyleyse, “Bu çözüm ne olabilir” sorusu, üzerinde durulmaya ve yanıtı aranmaya değer bir sorudur.       

Bu çalışma bu iki gerekçe ile hazırlanmış ve önce kısa bir durum saptaması ve durum değerlendirmesi yapılmıştır. Daha sonra da ortaya konan bu duruma göre ne yapılması gerektiği açıklanmıştır.

2. DURUM SAPTAMASI

Konu ile ilgili olarak şimdiye kadar çeşitli çevrelerce sıkça dile getirilen çözüm önerileri şunlardır :

1) Kıl keçi orman için zararlıdır. Ormanlarda keçi otlatmacılığı yapılamaz. Bu nedenle ülkedeki kıl keçi sayısı olabildiğince azaltılmalıdır. Ayrıca, ormanda kıl keçi otlatmacılığı için yaptırımlar getirilmelidir. Bu görüş daha çok ormancılar tarafından savunulmaktadır. Son yıllarda güç kazanan  çevreci akımlar da bu görüşü savunuyorlar. Öylesine ki çevreciler genetik erozyon, toprak erozyonu vb nedenlerle bu konuda daha da katı bir tutum takınıyorlar.
2) Ormanda keçi otlatmacılığının zararlarının yanında yararları da vardır. Dolayısıyla, ormanda koşullu keçi otlatmacılığı yapılabilir. Bu nedenle, hayvancılık-ormancılık karma işletmeciliği biçiminde bir düzenlemeye gidilmelidir. Bu görüş daha çok tarımcılar tarafından savunulmaktadır. Son zamanlarda ormancı çevrelerde de bu yönde bazı eğilimler olduğu gözlemlenmektedir. Örneğin, tüm Türkiye’de 1.7-2.0 milyon hektar dolaylarında olduğu ileri sürülen maki alanlarının odun yanında odun dışı ekonomik değerleri ve değerlendirme yolları konusunda araştırmalar yapılmaktadır.
3) Keçi yetiştiricilerinin çoğunluğu orman içi ve kenarında yaşayan yoksul insanlardır. Keçi, bu insanların biricik geçim kaynağıdır. Önce orman değil, önce insan gelir. Bu nedenle ormanda keçi otlatmacılığı bir sosyo-ekonomik dayatma olarak değerlendirilmeli ve katılıklardan kaçınılmalıdır. Çoğu politikacılar ve bazı sosyal yorumcuların savunduğu bu görüşe göre, yeni bir çözüm ortaya çıkıncaya kadar keçi otlatmacılığından kaynaklanan bazı kamu zararlarına katlanılabilir. Bu görüş için ilginç bulduğum bir örnek vereceğim : “Keçi meselesine gelince, her mıntıkada orman olamayacak fundalık sahaların pratik metotlarla hudutlandırılması suretiyle çare aranacak ve buna imkan bulunmayan yerlerdeki durumun tanzimi işi üstünde ayrıca durulacaktır” (Recep PEKER Hükümet Programı, 7 Ağustos 1946-10 Eylül 1947). 
4) Hem otlatma zararlarından kurtulmak ve hem de orman içi ve kenarında yaşayan insanların gelirlerini artırmak için keçi ıslah çalışmaları desteklenmeli ve ıslah edilmiş keçi yetiştiriciliği geliştirilmelidir. Hayvan ıslahçılarının görüşleri daha çok bu merkezdedir.
5) Orman içi ve orman kenarı köylerinin yerinde kalkındırılmalarının mümkün olmadığı ve keçi otlatmacılığının tümü ile serbest bırakılması halinde bile bu kesimin sorunlarına çözüm bulunamayacağı temel düşüncesinden hareket edenler, orman köylerinin hiç değilse bir kısmının başka yerlere taşınmasını önermektedirler. Bir kısım planlamacılar ve bir kısım ormancılar bu görüşü savunmaktadır.
6)  Keçicilik dahil orman köyleri hayvancılığının marjinal bir otlatma hayvancılığı biçiminde sürdürülemeyeceğini, bu sorunun Türkiye hayvancılık sorunları bağlamında bütünleşik bir anlayışla ele alınması gerektiğini ve bu bağlamda da sorunun organize hayvancılık bölgeleri ve organize hayvancılık işletmeleri kurularak çözülebileceğini ileri sürenler de vardır.                

Kıl keçi-orman ilişkileri konusunda kısaca özetlenmeye çalışılan bu görüşlerin dışında da bazı başka görüşler vardır ya da olabilir. Ayrıca, yukarıda verilen görüşler çerçevesinde üretilmiş türev görüşler de vardır ya da olabilir. Burada, bu kadar bir özetle yetinilecek ve bütün bu görüş, öneri ve yapılabilmiş uygulamalardan sonra gelinen yerdeki durum yani bugünkü durum konusunda da kısa bir özet verilecektir :

1) Kıl keçi sayısı azalmıştır. Örneğin, 1960 yılında 18636700 adet olan sayı 2002 yılında 6519000’e düşmüştür (DİE, 2001-DİE, 2003). Keçi otlatmacılığı için yaptırım da getirilmiştir. Örneğin, ormanda izinsiz otlatılan diğer küçükbaş hayvanlara bir milyon ceza kesilirken, keçi ile deve için beş milyon TL ceza kesilmektedir. Ayrıca, izinsiz otlatmalar için bir aydan az olmamak üzere hafif hapis cezası da verilmektedir (Orman Kanunu Md.95). Ancak, ormanlarda izinsiz ve usulsüz otlatmalar önlenememiştir.
2)  Ormanlarda izinli olmak kaydı ile otlatma yapılmasının yolu da açılmıştır. Hayvancılık-ormancılık karma işletmeciliğini ve ormanda otlatmanın yararlarını dile getiren görüşlere uygulama olanağı tanıyan yasal düzenleme vardır (Orman kanunu Md.19). Ancak, bu yolla kıl keçi yetiştiriciliğinin avantaj sağladığını, otlatma olanaklarının arttığı ve iyileştiğini ve kıl keçi yetiştiricilerinin de durumlarının düzeldiğini ileri sürmek mümkün değildir.
3) Keçi ıslah çalışmalarının başarısını ıslah edilmiş türlerin yaygınlaşma düzeyine göre belirlemek gerekirse, pek bir başarı sağlandığı söylenemez. Genel istatistiklerde ıslah edilmiş türlerin sayıları ile ilgili bir rakama rastlanamamıştır. Ancak, çeşitli yöresel bilgiler içerisinde bu konuda bazı rakamlar bulunabilmektedir. Örneğin, İzmir ilinde bile toplam 192010 adet kıl keçi varlığına karşılık yalnızca 840 adet maltız keçisi ile 845 adet de saanen keçisi bulunmaktadır (Tarım İl Müdürlüğü, 1999).
4) Kıl keçi yani bilimsel adı ile Capra hircus yerli hayvan ırkı olarak tescil edilmiştir (Yerli Hayvan Irk ve Hatlarının Tescili Hakkındaki 2004/39 Nolu Tebliğ). Yalnızca bu tebliğin incelenmesinden bile anlaşılmaktadır ki kıl keçi konusunda yeterli bilimsel araştırmalar yapılmamıştır. Çünkü tebliğin bir çok başlıklarının karşılığı boştur. Yani ıslah çalışmalarının temeli olan tür özellikleri bile yeterince bilinmemektedir.
5) Olaya sosyo-ekonomik ve sosyo-politik açıdan bakanlar için de memnun edici bir sonuçtan bahsedilemez. Geçmişteki sorunlar yalnızca ertelenmiş oldu. Bunun dışında orman köylüleri ya da kıl keçi yetiştiricileri varsıllaşmadı ve kıl keçi-orman ilişkileri de iyileşmedi. Ancak, bu konuda önemli bir şey oldu : orman köyleri nüfusu azaldı. Örneğin, 1985 yılında 10.2 milyon olan orman köyleri nüfusu bugün 7.1 milyona düştü. Orman içi köylerdeki göç oranı %31 ve orman kenarı köylerdeki göç oranı da %15’tir (http://www.cevreorman.gov.tr).
6) Sonuç olarak, Cumhuriyetin başından beri var olan kıl keçi-orman ilişkilerindeki sorunlar önemli oranda bugün de devam etmektedir.

3. DURUM DEĞERLENDİRMESİ

Yukarıda kısaca ortaya konanlar ve bu konuda günümüze dek yaşananlar dikkate alınarak ortaya çıkan durum şöylece değerlendirilebilir :

1) Görülüyor ki kıl keçi-orman ilişkileri yalnızca bu iki kavram çerçevesinde ele alınabilecek  ilişkiler değildir. Bu ilişkiler hiç değilse çevre, orman, tarım, turizm ve insan kavramlarının ortak alanında ele alınmalıdır. Yani bu ilişkiler daha geniş bir alana oturtulmalıdır. Yukarıda özetlenen öneri ve uygulamalar bu genişlikten yoksundur. Örneğin, İzmir ilinin en çok kıl keçi bulunduran ilçesi en büyük turizm potansiyeline sahip olan Karaburun ilçesidir. Karaburun’da kıl keçiyi tartışırken turizmi dikkate almadan doğru bir sonuca varılamaz.
2) Yine bu ilişkiler yalnızca psikolojik, yalnızca sosyolojik, yalnızca politik, yalnızca teknik, yalnızca ekonomik vb bir gereklilikle uyumlulaştırılamaz. Bu nedenle, tek yanlılıktan kurtulmak ve olaya bütüncül bir bakış açısı ile bakmak  gerekir. Oysa, bugüne değin bunun yapılmadığı görülmektedir. 
3) Bütüncül bir yaklaşım olmadığı gibi, tek yanlı yaklaşımlarda da kendi içinde yanlışlıklar ve tutarsızlıklar vardır. Örneğin, politik yaklaşımlar tersine dönen çarklar gibidir. Bir taraftan kırsal nüfusun azaltılması ve diğer taraftan da kırsal nüfusun kırda tutulması, keçicilik vs ile geçinmesi yönünde politikalar izlenmektedir.
4) Kırsal toplumun kendi kendine değişimi sağlayabilecek dinamiklere sahip olmadığı bilinmesine karşın, keçi yetiştiricileri modern keçicilik konusunda yalnızca orman ve ormancı ile karşı karşıya bırakılmış ve bunun  ötesinde bir destek verilememiş ve donanım kazandırılamamıştır. Örneğin, ıslah edilmiş keçi türünün İzmir’de bile ancak %0.43 düzeyinde yer bulabilmiş olması bunu göstermektedir. 
5) Ülkemizde, kırsal kalkınmaya ve bu çerçevede kırsal kesimin bir parçası olan keçi yetiştiricilerinin kalkınmasına bu kesimlerin varsıllaşması ve zenginlik üretmesi bağlamında değil geçinme ve yetinme ekonomisi bağlamında yaklaşılmıştır. Bu yaklaşım, (bu insanlar kaçak vs yolla ormanda biraz keçi otlatsınlar, biraz kaçak odun kessinler, dağda-bayırda bir iki şey ekip biçsinler, biraz iğne oyası, ağaç oymacılığı  yapsınlar ve fazla seslerini çıkarmadan da geçinip gitsinler) biçiminde özetlenebilir. Bir zamanlar ortaya atılan köylüye taş toplatma projesi, şimdilerdeki her eve bir ya da iki inek verilmesi projesi vb girişimler bu anlayışın birer ürünüdürler.
6) Burada ele alınan konunun ormancılık kanadı ile ilgili değerlendirmelerini biraz genişçe tutmakta yarar görülmüştür :
a) Orman köylüsüne, üretime katkısı olmayan ve hazır servetin azar azar dağıtılarak tüketimi biçiminde işleyen bir yardım politikası izlenmiştir. Bu politika orman köylüsünü kalkındıramadığı gibi ormanlara ve çevreye verilen zararları da önleyememiştir.
b) Ne ormanları ve ne de çevreyi korumak için yasal dinamikler yeterli olamamaktadır. Örneğin, 1961’de anayasal şemsiyeye kavuşturulan ormanlar bu tarihten önceki dönemden daha iyi korunamamıştır.
c) Yasalara yansıyan ormancılık görüş, düşünce ve anlayışıyla ülkeyi yönetmekte olan siyasal kadroların görüş, düşünce ve anlayışları çelişmektedir. Yasalardaki ilke ve öncelikler başka, üst yönetim ve politik düzeydeki ilke ve öncelikler başkadır. İktidara gelmiş ya da iktidarı paylaşmış olan siyasal partilerin orman ve orman-halk ilişkileri konusunda bulanıklıklar görülmektedir. Ya dedikleri yanlış ya da yaptıkları yanlıştır. Örneğin;
-Baltalık ormanlarının ve tahrip edilmiş koru ormanlarından bir kısmının köy şahsi     hükmüyetine ve köylüye verilmesi (Adalet partisi programı). Bu parti yıllarca iktidarda olmuştur.
-Ormancılık örgütünün değiştirilmesi, orman işletmelerinin idari-teknik-mali sorumluluğu haiz bağımsız birimler haline getirilmesi, ormancılıkta daha çok taahhüt sistemine gidilmesi (Anavatan Partisi 6 Kasım 1983 Seçim Beyannamesi).  
-Toplu üretim yapılan büyük orman işletmelerinin dışında, küçük ormanların işletilmesinin özel sektöre verilmesi (Demokrat Parti Programı).
-Ormanların bir tür kooperatif işletmeciliği yöntemi ile işletilmesi (Demokratik Sol Parti programı).
d) Cumhuriyet Dönemi ormancılık politikaları çelişkilerle doludur. Örneğin ;
     -7 Mart 1920 tarihli Baltalık Yasası ile köylülere sus payı niteliğinde baltalıklar tahsisi,
    -Halkçılık ve devletçilik ilkesine dayalı 1937 tarihli ve 3116 sayılı Orman Yasası,
-Devlet ormancılığına karşı olduğunu hükümet programlarında açıklayan ve fakat 8.9.1956  tarihli ve 6831 sayılı Orman Yasasını çıkaran politik çelişkiler,
-Devlet ormancılığı işletmeciliği yerine kooperatif orman işletmeciliğini savunan iktidarlar (II. Ecevit Hükümeti hükümet programı),
-Özel ormancılık ve taahhüt sistemi ormancılığını benimseyen hükümetler (I. Ve II. Özal Hükümetleri hükümet programları).
e) Orman-halk ilişkilerinde köylüler hep kandırıldıklarını düşünmüşlerdir. Örneğin ;
-Tarım topraklarında yaşayan köylüler bu topraklara sahip olurken şu ya da bu nedenle ormanlara sığınmış olan köylülere ormanların neden verilmediği sorgulanmıştır.
-Ormanlarda birikmiş yaşlı ağaç servetinin değerlendirilip orman köylülerine iş alanları açılacağı sözverilerinin (vaat) (I. ve II. Demirel Hükümetleri hükümet programları) beklentileri boşa çıkmıştır.
-Orman köylülerinin, diğer alanlardaki iş olanaklarından öncelikle yararlandırılmasına  (I. Ecevit Hükümeti hükümet programı) umut bağlanmış ve fakat suçlulara verilen bu olanak orman köylülerinden esirgenmiştir.
f) Bilimsel temellere dayanan, en azından öyle olması gereken, kalkınma planları  orman-halk ilişkilerini de olumsuz yönde etkileyen önemli yanılgılar içermektedir. Örneğin ;
     -Ormancılık sektörünün diğer sektörlere kaynak aktarması,
     -Ormanların genişletme çalışmalarında köylüler, askerler ve öğrencilere bel bağlanması,
     -Sonunda ipin ucu kaçırılan, orman rejimi dışına arazi çıkarmaları.
g) Orman-halk ilişkilerinin baş aktörlerinden birisi bu sektörde görevli olan ormancılar olması gerekirken bu asla böyle olmamıştır. Ormancılık ormancıların dışında yönetilmiştir. Bu sav için pek çok kanıt gösterilebilir. Burada yalnızca bir örnek verilecektir : Orman Genel Müdürlerinin ortalama hizmet süresi 1.9 yıl, orman işletme müdürlerinin 2.4 yıl ve orman mühendislerinin ise 2.8 yıldır (GÖKÇE 1992). Bu rakamlar, ele alınan konuda yapılabilecek iyileştirmelerin en temel dinamiklerinden birisi olan çalışanların gücünün etkisizleştirilmiş olduğunu göstermektedir. 
h) Çevre-orman-halk ilişkilerinde önemli bir dinamik olduğunu düşündüğüm odun dışı orman ürünleri konusu ormancılığımızın en büyük ihmalidir. Bu konu usulünce ve gereğince ekonomize edilebilseydi gen kaybının önlenmesinin yanında orman köylüsüne  ekonomik katkı da sağlanabilirdi.

7) Konunun bir başka ilgili kanadı olan orman köyleri tarımı ile ilgili değerlendirmeleri de biraz genişçe tutmak uygun olacaktır :

a) Türkiye tarımının en sorunlu bölümü orman köyleri tarımıdır : En küçük arazi, en uygunsuz arazi, en az sulama, emek dışında en az girdi, en az çeşit, en düşük verim, en düşük pazarlama payı, en çok pazarlama sorunu, en çok keçi, en çok arazi mülkiyet sorunu (bir tür gecekondu tarım) vs. bu kesimdedir.
b) Türkiye çiftçilerinin en sorunlusu orman köyleri çiftçileridir : En az eğitim, en az tarımsal bilgi, en az bilgilenme olanağı, en az gelir, en çok tutuculuk, en kalabalık aile, en az ikinci iş olanağı vs. bu çiftçilerdedir.
c) AB uyum sürecinde en sorunlu kesimin tarım kesimi olduğu herkesin bilgisi ve kabulü dahilindedir. Orman köyleri tarımı ise tarımsal kesim içerisinde en sorunlusudur. Bugüne dek denenmiş ve başarısızlığı apaçık ortaya çıkmış yöntemler yerine özgün ve bilimsel temele dayalı yeni yollar bulunamazsa bu kesim tarımı silinecektir.
d) Orman köyleri ve bu yörelerin tarımı sanıldığı gibi tümü bir kaba koyulabilecek ve öylece çözüm bulunacak tümü ile türdeş bir  yapı da göstermezler. Dolayısıyla, her bölgede uygulanabilecek basmakalıp bir çözüm yolu da olamaz. Kaldı ki bir bölge içinde bile bu çeşitlilik vardır. Örneğin, İzmir’de keçi yetiştiren toplam 1974 işletmenin 680 adedi 1-25 baş keçiye sahip olup toplam keçi varlığı içerisindeki payı %6.2’dir. Oysa, 300 baştan daha çok keçiye sahip olan işletmelerin sayısı ise yalnızca 85 adet olup toplam keçi varlığı içindeki payı da %23.2’dir. 
e) Orman köyleri devlet ve kamu ilgisinden en az payı alan bir kesimdir. Kişi başına düşen en az yatırım bu köylerdedir. Devlet buralarda zenginlik üretici değil oyalayıcı ve karın doyurucu etkinlikler içerisinde olmuştur. Özel kesim de buralarda yatırım yapmamış, villalar yapmıştır. ORKÖY’ün daha çok envanter özellikli çalışmalarının dışında tarımsal araştırıcılar da bu yörelerin tarımı ile ilgilenmemişlerdir.

 4. ÖNERİLER

Türkiye’de kıl keçi-orman ilişkileri sorunları yalnızca bu iki kavram çerçevesinde çözümlenebilecek sorunlar değildir. Olaya bütüncül bir bakış açısı ile bakmak gerekir. Aşağıdaki öneriler böyle bir bakış açısına göre geliştirilmiştir. Bu görüşler çevre, orman, tarım, turizm ve halk ilişkileri bağlamında oluşturulmuştur. Yine bu görüşler yalnızca sosyolojik, yalnızca ekonomik, yalnızca politik vb bir yalın bakış açısı ile değil çok boyutlu bir bakış açısına göre geliştirilmiştir :

1) Bugüne kadar sürdürülen kırsal göç karşıtı politikalar ve uygulamalar tümden terk edilmelidir. Kırsal göç, kırsal nüfusun sorunlarına çözüm bulmada en etkili ve en zorlayıcı toplumsal dinamiktir. Geçim olanakları olmayan, bayırın yüzünde üç-beş keçi ile geçinmeye çalışan insanları orada  asılı tutmakta hem o insanlar ve hem de ülke için bir yarar yoktur.
2) Orman köyleri tarımı da dahil tüm tarımı sığınak sektör olmaktan çıkarmak gerekir. Orman köyleri tarımı da dahil tüm tarım bir ekonomik sektördür ve ekonomik dinamiklere göre de planlanmalı ve yönetilmelidir. Uluslar arası düzeyde yarışabilir nitelikte ve yarışabilir maliyette üretemeyen sektörler ve işletmelerin uzun süre yaşama şansı yoktur. 
3) Orman köylerinin de bir üretim gücü vardır. Bu gücün ekonomik ve teknik temellere dayalı olarak harekete geçirilmesi için her köy bir büyük tarım işletmesi kimliğine kavuşturulmalıdır. Bu kimlik köy muhtarlığı olabilir, kooperatif olabilir, birlik olabilir ve hatta şirket olabilir. Böylece oluşturulan her işletmede sözleşmeli en az bir teknik eleman çalıştırılması da zorunlu tutulmalıdır. Ben bu modele, Bir Köy Bir İşletme Modeli adını veriyorum.
4) Okuyamadığı için köyde kalan, kente gidip başka bir iş tutamayan ve miras yolu ile kendisine kalan küçücük verimsiz arazilerde didinip duran insanların yeni girişimler geliştirmesi mümkün olmayabilir. Bu nedenle, oluşacak bir köy bir işletme modeline katkıda bulunacak yeni girişimci aktörlere de gereksinim vardır. Bu aktörler kentli girişimciler olmalıdır. Bu aktörler bu işlerin eğitimini görmüş teknik elemanlar olmalıdır. Çünkü, bugüne kadar daha çok hizmet verdiği ulusal platformlardan uluslar arası platformlara çıkmak zorunda kalan kırsal sektörün bugünkü kırsal kesim insanı bunu yalnız başına başaracak bilgide, yeterlilikte ve güdüde değildir.
5) Kırsal kesim girişim alanları için yeni aktörlerin bulunması da yetmez. Bu girişim türlerine yabancı olan yeni aktörlere yardımcı olması için her ilde bir Kırsal Girişimcilik Proje Merkezi kurulmalıdır. Bu merkezler örneğin, optimum büyüklükte organize hayvancılık işletmeleri ve organize keçicilik işletme projeleri üretmelidir.
6) Bilindiği gibi, ormancılık faaliyetleri temelde kırsal kalkınma odaklı değildir. Bir genel kural olarak bilinir ki amacı dışına taşan kuruluşlar başarısız olur. Dolayısıyla, kırsal kalkınmanın en zorlu yarısını kapsayan orman köylerinin kalkındırılması ormancılığın ve ormancıların gücünü aşar. Ormancılar orman köylerinin kalkındırılmasına ilgisiz kalamazlar. Ancak, bu işi tek başlarına da sırtlanıp taşıyamazlar. ORKÖY çok şeyler yapmıştır, ama bu maceranın sonucu da ortadadır. Bu nedenle, orman köylerinin kalkındırılması konusunda ilgili tüm kuruluşların güç birliğini sağlayabilecek ya yeni bir yapılanmaya gidilmesi ya da var olan örgüte yeni bir biçim verilmesi gereklidir. Bu yeni örgütlenme, biraz önce açıklanan tabandan gelecek örgütlenmeye çatı kuruluşu oluşturacaktır.
7) Ormancılığımız, odun dışı maddi ve manevi tüm orman ürünleri işletmeciliğini de içeren ve ekonomi kurallarını asla ihmal etmeyen yeni bir işetme modeline göre yeniden biçimlenmelidir. Böyle bir yeni biçimlenmede keçicilik sorunlarının çözümlerine de yardımcı olucu olanaklar ortaya çıkacaktır.  

 Son söz olarak altını çizerek vurgulamak isterim ki  keçi yetiştiricilerinin de içinde bulunduğu orman köyleri ve köylülerinin sorunları çözülürse ülke çevre sorunlarının yarısı, orman sorunlarının yarısı ve tarım sorunlarının da yarısı çözülmüş olacak ve de turizm potansiyelimiz zenginleşecekttir.

KAYNAKÇA

DİE, 2001, Tarımsal Göstergeler (1923-1998) , Y. N. : 2407, Ankara.
DİE,2003, Türkiye İstatistik Yıllığı 2002, Ankara.
GÖKÇE, O., 1992, Türkiye Ormancılık Politikası, TÜSES, İstanbul.
TKB İzmir İl Müdürlüğü, 1999, Tarımsal Yapı 98, İzmir.

  

 

 

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

  • YANIK KOKUSU
  • EVRENSEL BAYRAM
  • ZERKA
  • SOSYALLEŞME
  • SABAHIM ÇALINDI

Kategoriler

  • Anılar
  • Bildiriler
  • Çevre
  • Duyurular
  • Ericek
  • Genel
  • Güncel
  • Güncel Yazılar
  • Kitaplar
  • Makaleler
  • Ormancılık
  • Öyküler
  • Şiir Seçkisi
  • Şiirler
  • Tarım
  • Yayınlar
  • Yazılar Çevre

Copyright Prof. Dr. Osman Gökçe 2025 | Theme by ThemeinProgress | Proudly powered by WordPress