BİR ANIT ORMANCI
“Sayın Osman Gökçe Bey,
Adım Efser Semizoğlu. Yüksek Orman Mühendisi Mehmet Ali Semizoğlu’nun torunuyum. Kendisi Tarsus doğumlu olup İzmit’te yıllarca Orman Müdürlüğü yapmıştır.
Dedemi bu gece 23:00 sularında kaybettik.
Sizin alttaki linkte yazan yazınızı okuduğumda bir Mehmet Ali Semizoğlu’dan bahsettiğinizi gördüm. Kendisi için “Koca yörük” sıfatını kullanmışsınız ve çağırdığı Gavur Dağı türküsünden bahsetmişsiniz.
Hani dedim “bu bir isim benzerliği mi, yoksa bu benim dedem mi?”
Emin olmak için de size bu elektronik postayı atıyorum. Bu e-postanın en önemli nedenlerinden biri ise; dedem hayattayken, soyumuz hakkında kendisiyle pek konuşamamış olmamızdır.
Beni bilgilendirebilirseniz sevinirim. Bu bir tesadüf ise de, verdiğim rahatsızlıktan ötürü özür dilerim.
Saygılar,
Efser Semizoğlu”
Mektup Çar, Mart 9, 2011 01:05 tarihli. Altta bir de not düşmüş. “Bana ulaşmak isterseniz telefonum : …” diye yazmış.
Ulaştım. Otabüsle İstanbul’dan İzmit’e dedesine son görevini yapmak üzere gidiyordu. Acı olayın ayrıntılarını dinledim. Çok duyguluydu. Ağlıyordu. Doğrusu telefonun diğer ucunda ben de gözyaşlarımı tutamadım.
Sonra Berit’in Gözyaşları adlı kitabımdan Efser’in sözünü ettiği bölümü buldum. Çocukluğumda Berit Dağı’nda tanıdığım ve yıllar sonra Çukurova’da, Osmaniye’de yerleşik yaşama geçen bir Yörük ailesinden söz ederken anmışım Mehmet Ali Semizoğlu’nu. Şöyle yazmışım :
“Anası, kocası için oğluna “Bu adam beni götürmez. Sen beni Berit’e götürüp Yedi Kardeş’ten bir su içirmezsen hakkımı helal etmem” diyormuş. İzmit’te bir dönem müdürlüğümü de yapan ve ailesi Tarsus’ta yerleşik yaşama geçmiş olan koca yörük Mehmet Ali Semizoğlu’nun her içki masasının sonunda ayağa kalkarak, dua okuyacakmış gibi kendisine çeki düzen verip ceketinin önünü düğmeleyerek ve iri gözlerinden yaşlar dökerek çağırdığı Gavur Dağı türküsünü anımsadım :
Sabaha dek kandilleri yanardı
Soytarılar fırıl fırıl dönerdi
Ha deyince beşyüz atlı inerdi
Hani sana konan beyler nic’oldu”
Mehmet Ali Bey Yörük müydü bilmiyorum. Fellah mıydı bilmiyorum. Türk kökenli, Kürt kökenli, Ermeni ya da başka herhangi bir etnik kökenli miydi bilmiyorum. Bunların hiç birisini de önemli görmüyorum. O, Mehmet Ali Semizoğlu idi. Onunla son kez bir Berit Dağı yolculuğumda telefonumu çaldırdığı zaman görüştüm. Kıbrıs’ta okuyan bir torunundan söz etti. Sesini duydum ve bir baba evlat sıcaklığı ile sohbet ettik. “Gavur Dağları’na gidiyorum” dedim. “Bir emriniz var mı” dedim. Zaten hastalığı nedeniyle zor konuşuyordu. Duygulanmıştı. Yanızca “Benim gözümle de bak” dedi. Arabayı çektim kenara bir güzel ağladım. Tıpkı şimdiki gibi.
Onun hakkında mesleki hiç bir şey söylemek istemiyorum. Bu konularda nasıl olsa çokça yazılıp çizilecektir. Ben yalnızca “O Türkiye kavakçılığının yaratıcısıydı. O BİR ANIT ORMANCIYDI” demekle yetineceğim. Işıklar içinde yatsın ve Türkiye ormancılarının başı sağ olsun. 09.03.2011
Prof. Dr. Osman Gökçe
osman.gokce@ege.edu.tr
www.osmangokce.com
Bir yanıt yazın