ÇOBAN ÇOCUK
Akşam olup da karanlıklar çökünce
Gövdeleri büyür, boyları uzar
İkiye üçe katlanırlar
Daha bir heybetlenir dağlar
Sürünün arkasındaki çoban çocuk
Gözleri mucuk mucuk
Büzüldükçe büzülür
Daha bir küçülür cılız bedeni
Rüzgar çarpınca kendini kayalara
Hiddetlenir
Uğultulu sesler çıkarır dev anası gibi
Bir tedirginlik gelir davarlara
Yamaçlara gökyüzü korkusu iner
Köpeğinin arkadaşlığına sığınır
Çaresiz çoban çocuk
Saklar onun duldasına kendini
Belinde dağarcığı
Sabah olunca yesin diye
Azık koymuştur anacığı
Sabahı etmek de kolay mı
Karanlık sarmış sarmalamış çoban çocuğu
Anasının küçücüğü
Dehşetli korkular içinde
Azık mı aklında açlık mı aklında
Bir yandan da
Kanıyor bacağı şayak şalvarından
Yırtık donundan
Duymuyor bile
Dalamıştır ayağını elini
Kıraç yamaçların kengeri, keveni
O korkunç geceler biterken
Tepesinden sivri kayaların
Kızıl şafak sökerken
Çoban çocuk umutlanır
Yiğitlenir yeniden
Hayalleri canlanır
Sevinir sabaha
“Sabah sensin çoban çocuk” der
Söz verir kendi kendine bir daha
Yener böylece en büyük engeli
Yıkar yılgınlığın bendini
Gözleri güneş
Kirpikleri bir demet ışın
Güneşe koş çoban çocuk
Güneş yoldaşın
Elbette yolculuk
Güneşe yolculuk
Ve elbette sabah sensin
Güneş de sensin çoban çocuk
Kurtarıcın da
Başkalarına değil
Kendine emanet et kendini
Osman Gökçe
01.04.2010
Bir yanıt yazın