ATEŞİ AVUÇLARINDA TAŞIYANLARIN ÖYKÜSÜ
Bizim öykümüz
Ateşi avuçlarında taşıyanların öyküsüdür
Yazılmamış çizilmemiştir
Yaşanmıştır yalnızca
Yaşını bilmeyen
Doğdum doğalı yaşıyorum diyen
Anam gibi
Yaşımızı bilmiyoruz
Kaçmadan vurmaya elim değmiyor diyen
Babam gibi
Vurulup vurulup
Toprağa
Nice hain pusuya nice ağa
Düştüğümüzü kaç kez
Bilmiyoruz
Bizim öykümüz
Ateşten gömleği giyenlerin
Göç yollarında
Vuruşarak ölenlerin öyküsüdür
Asırlardır çağrılır türkülerimiz
Koca bir coğrafyada
Elini kulağına atınca erkeklerimiz
Kaynar su gibi büngül büngül kaynar yüreklerimiz
Kanlı kılıçlar
Kanlı köynekler çıkar sandıklardan
Kadınlar ağıda durur
Berit ağlar
Binboğa ağlar
Ben ağlarım
Kaç yiğide ağıt yaktık
Bilmiyoruz
Bizim öykümüz
Güneş’i kovalayanların öyküsüdür
Güneş’in doğduğu yerden
Güneşle başlar
Nice ateş hattı
Nice ateş çemberi
Nice savaşlar
Bir seher vakti
Haydi deyince akbaşlar
Kuşandık kamaları
Eşimiz
Tirkeşimiz
Önümüze kattık sürüleri
Ayrıldık anayurdumuzdan
Ayrıldık atayurdumuzdan
Kınından çekilmiş kılıç gibi
Düştük yollara
Kaç ova geçtik
Kaç dağdan aştık
Bilmiyoruz
Kıtalar boyu yürüdük
Kıtalar boyu vuruştuk
Vuruşarak düştük
Acem ellerine
Sürüldük Suriye sıcağına kaç kez
“Sehilledi açmaz oldu gülümüz”
Yollarda yititirdik yarımızı
Çöllerde yitirdik
Düştüğü yere gömdüler ölümüzü
Sahipsiz yörük mezarlarıyız Toroslarda
Kaydımız kuydumuz yok
Kaç can yatar oralarda
Kimse bilmez
Bilmiyoruz
Bizim öykümüz
Sur içi kentlerde
Kale içi sığınaklarda yaşayanların değil
Şahin ve şahbazlar gibi
Sarp kayalıklarda avlananların öyküsüdür
Kıldan çarık giyenlerin
“Ferman padişahınsa dağlar bizimdir” diyenlerin
Kalkan yüzlü yiğitlerin
Sırtı dönük ok atan
Atı ile ağaca tırmanan
Masal kahramanı süvarilerin öyküsüdür
Anlatılmamış
Anlaşılmamıştır
Yaşanmıştır yalnızca
Bizim öykümüz
Ateşi avuçlarında taşıyanların öyküsüdür
Osman Gökçe
Balıklıova, 07.07.2013
Bir yanıt yazın