EMMİ
EMMİ
Ne derece güvenilir olduğunu yeterince bilmediğim bir çok kaynak emmi sözcüğünün Arapça ammi, amn ve İbranice, Aramice/Süryanice aram kökünden geldiğini bildirmektedir (http://www.etimolojiturkce.com/kelime/emmi). Düşünülmektedir ki Türkler bu köke, benim Türkçe bir ek olduğunu bildiğim (ca) ekini getirerek amca sözcüğünü üretmişler/türetmişlerdir. Yine düşünülmektedir ki okumuş yazmış Türklerin Arapça, İbranice, Aramice/Süryanice kökünden ürettikleri/türettikleri amca sözcüğü, okutulmamış, yazdırılmamış Türk halk kesimince emmi diye Türkçeleştirilmiş ve kendileştirilmiştir.
Benim köyümde (Ericek-Göksun-Kahramanmaraş) 30-40 yıl öncesine kadar emmi sözcüğü gibi sık kullanılan bir başka akrabalık-hısım sözcüğü yoktu. Emmi nerdesin, emmi nasılsın, emmoğlu hiç görülmüyorsun, biz emmoğluyuz, seninle emmideşiz gibi sayısızca kullanımları vardı. Emmim oğlu diye söze başlayınca ortalık yumuşar, anlaşmazlıklar kolay çözümlenirdi. Yaklaşık 3 bin nüfuslu bütün Ericekli birbirlerinin emmisi oğluydu. Yaşım seksene süllüm (Merdiven) dayadı. Yaşadığım yer de (İzmir) köyümden çok uzak. Ama ben köyüm ve köylülerimle yapışık yaşarım. Onların yaşlısı, genci, onlarcası, yüzlercesi ile bu yaşımda da görüşürüm. Hepsine de emmoğlu derim, içim ısınır. Popülist yani sahte halkçılık yapmıyorum, gerçekten içim ısınır. Yalnız benim değil, onların da içlerinin ısındığını duyar gibi olurum. Bunları yazarken yıllar önce okuduğum bir kitabın bir öyküsü geldi aklıma. O öykü söyledir :
Ülkemizde çok kişi Mihail Şolohov’un (Ve Durgun Akardı Don) adlı eserini bilir. Bu eserin bir yerinde, düşman cephede karşılıklı olarak burun buruna savaşan iki er vardır. Çarpışma sırasında bu iki düşman erden birisinin ağzından çıkan “proleter” sözcüğünü diğeri duyar. “Proleter” sözcüğü düşman iki erin dillerinde ve gönüllerinde ortak bir sözcüktür. İkisi de emekçi, işçi anlamına gelen bu sözcüğü bilmektedirler. Bu iki er arasında bu tek sözcüklü dil ortaklığı bile büyük bir yakınlaşma duygusu uyandırır.
Bu öyküde de anlatıldığı gibi ortak dil ortak ülkü doğurur. Öyleyse ve bilinen bir sakıncası da yoksa köylümle aramızdaki dil ortaklığını neden bozayım?
Okumuş yazmış soydaşlarımın ürettiği/türettiği amca sözcüğünü ortaokula gidinceye kadar hiç duymamıştım. Bu sözcüğü ilk kez Afşin (Yarpız) Ortaokulu’nda duydum, kentli ve kendini kentli sayan özentili ortaokul arkadaşlarımdan. O yaşlarda özentili olmamak, cahil cühela görülmekten korkmamak kolay iş değildi. Ben de katıldım bu sürüye, amca demeye çaba gösterdim. Gösterdim ama bakınız başıma ne geldi?
Babamın emmi uşaklarından birisinin dul kalan eşiydi Sultan Bibi’m, Ağıtçı Keprim Karı. Bizim eve sıkça gelir gider, Omar Ağa’ya Omar der, Omar Ağa’nın anası, ablası gibi davranırdı. O yıllarda 3 yarıyıl vardı ortaokullarda. Birinci yarıyıl tatilinde köye gitmiştim. Sultan Bibi’m geldi. Babam evde yoktu. Konuşuluyor, gülüşülüyordu. Sultan Bibi’min iki kardeşi vardı. Birinin adı Götağra (Götü kara) Memmet, diğerinin adı da Bekir Ağa idi. Herhalde birincisini sormak hoşuma gitmedi, kendimce kibar görünmeye çalıştım, biraz üstten olayım istedim ve “Bibi Bekir Ağa Amcam nasıl” diye hâl hatır soracak oldum. “Neee” dedi, ne’yi uzatarak ve vurgulayarak. Ben de bu sözcüğü ilk duyduğumda böyle demiştim ve aşlanık etmiştim arkadaşlarımla. Bu nedenle bibimin “Neee” sine şaşırmadım ve dediğimi yineledim. Bibim “Aman oğlum bu ne tevir, ne elefetsiz laf” dedi. Utandım ve anladım ne halt ettiğimi. Berit Dağı’nın karı gibi soğudum. Ama şakacıydı Sultan Bibi’m. Beni anladı, hatamı anladığımı da anladı. Anama dönüp “Gümüş bak” dedi ve “Senin oğlan erken özenmiş baba mesleğine, baksana ağzına vurmuş” diye ekledi.
Ben köyümün ilk ortaokula giden kişisiyim. Bütün öğrencilik yaşamım, arkasından gelen meslek yaşamım ve emekliliğim süresince köyüme gitmediğim yıl olmadı diyebilirim. Sultan Bibi’min o lâfından sonra bu gidişlerimin hiç birinde hiç kullanmadım amca sözcüğünü. Daha da ileri gittim, köylülerim dışında da durumun elverdiği oranda emmi sözcüğünü kullanmaya özen gösterdim, yaygınlaştırmaya çalıştım. Bu davranışımda da yanlışlık görmedim.
Emmi sözcüğü ile ilgili olarak bir şey daha söylemek isterim. Yalnız Türkler değil başka ulusların dillerine de, bütün engellemelere karşın yabancı kökenli sözcükler girer. Genel olarak, uluslar kendi dillerine karışmış yabancı sözcükleri kendi dillerinin kurallarına göre biçimlendirirler yani kendileştirirler. Örneğin Grekçe kökenli televizyon sözcüğünü Fransızlar television yazarlar ve televizyon olarak okuturlar. İngilizlerse television yazarlar ve fakat televijın olarak okurlar. Kanımca işin doğrusu da budur. Benzer şeyi bizim köylümüz de yapmış. Örneğin tûti sözcüğü Farsça papağan anlamına gelir. Bir kuş adıdır. Bizde de kadınlara ad olarak kullanılmaktadır. Ancak biz tûtiyi dudu yapıvermişiz. Benim bacılarımdan birisinin adı da Dudu’dur. Biz Dudu diyoruz ama kayıt sırasında Göksun Nüfus Müdürlüğü küçümsemiş bu adı. Babama “Olmaz Ömer Ağa. Bari Dürdane olsun” demiş ve öyle yazmış nüfusa. Ama biz hiç Durdane demedik. Bu örnekler çok var, çok yaşanmıştır. Herkes bilir. Onun için uzatmıyorum. Okutulmamış, yazdırılmamışların emmi sözcüğü de okumuş, yazmışlarca böyle bir haksızlığa uğramıştır. Aslında (ca) eki ile yapılan amca sözcüğü de yanlış bir yapımdır. Çünkü (ca) eki (gibi) anlamında bir ektir. Şimdi
bir düşünün bakalım, bu durumda amca sözcüğü ne anlama gelir?
Osman Gökçe
01.02.2017
Bir yanıt yazın