GELİNBACI
GELİNBACI
Dilin ve sözcüklerin toplumbilim açısından önemli olduğunu düşünürüm.
Sözcüklerin parmak izlerinin olduğunu ve onu üreten ve kullananların kimliklerini açıkladığını kabul ederim. Bu nedenle ortaokulda bir öğretmenimin yol göstermesi ve yönlendirmesi ile sözcük derlemeciliği biçiminde başlayan dil ilgim bütün yaşamım boyunca sürmüştür. Aşağıdaki yazı da böyle bir ilginin sonucudur.
Önce İ.Ü. Orman Fakültesi’nde iken (1960-1964) Orman Amenajmanı hocamız Prof. Dr. İsmail Eraslan’ın, bir derste yeri geldiği için, öğreten-öğretici ilişkileri konusunda anlatığı bir anıyı aktarmak isterim :
Uluslararası bir bilimsel etkinlikte bir Amerikalı öğretim üyesi ile bir ara sohbeti sırasında hocamıza Amerikalı öğretim üyesi Türklerde hoca- öğrenci ilişkilerinin geleneksel bir zenginlik, süzülmüş bir arılık ve güzellik taşıdığını ileri sürer. (Bizim öğrencilerimiz bizlere bay ya da bayan x, bay ya da bayan y diye çıplak adlarımızla hitap ederken sizin öğrencileriniz sizlere hocam diye hitap eder. Sizi kendileştirir, sizi benimsediğini ve önemsediğini ifade eder. Ben bunu anam, babam, sevgilim der gibi anlıyorum. Anam demek ana için ne anlatıyorsa hocam demek de hoca için benzer bir anlatım içeriyor. Bu söylem benim için benim anam, benim babam dercesine sıcak ve içten bir yakınlık duygusu veriyor ve bu söyleme çok imreniyorum) diye bir açıklamada bulunur.
İsmail Hoca çok duygusal bir insandı. Dersi anlatırken bile şiir okur gibi ses tonlarını ayarlardı. Bu anısını anlatırken de gözleri yaşardı ve biz öğrencileri de çok duygulandırdı. Ama bir küçücük söz ekinin (..m) dilde ve anlatımda ne kadar değerli olduğunu da öğretti bize.
İkinci olarak yine bir sözcük üzerinde duracağım. Yenge sözcüğünü ele alacağım. Sözlüklere baktım. Yenge sözcüğünün yen ya da yan kökünden gelmiş olabileceği ve dilimizdeki yeni sözcüğü ile de bağlantılı olabileceği ileri sürülüyor (1). Buralardan eve yeni gelen kadın anlamının türetildiği sanılıyor. Doğrusu ben kolun yeni, vücudun yanı ya da elbisenin yenisi gibi sözcüklerden bugünkü yenge sözcüğünün oluşmuş olabileceğini olası bulmuyorum. Ama yenge sözcüğü ile ilgili olarak benim burada anlatacaklarım açısından bu konu çok da değerli değildir. Yenge sözcüğünün anlamı ise sözlüklerde 1. Kardeş, amca ya da dayı karısı, 2. Aynı yakınlıkta bulunan diğer kimselerin karısı, 3. Sağdıç kadın, gelini götüren kadın olarak verilmektedir.
Bir Türkmen köyü olan benim köyümde (Kahramanmaraş-Göksun-Ericek) yenge sözcüğü sözlüklerdeki bu anlamlarda kullanılmazdı geçmişte. Ben liseye gelinceye kadar yenge sözcüğü bende karalı bir sözcüktü. Bizim köyde, birden çok eşli erkeklerin eşleri birbirlerine yenge derlerdi. Yani kuma kadınlar birbirlerine yenge derlerdi. Yengeler hiç geçinemezler, birbirlerini çekiştirirler, dedikodusunu yaparlar, karalarlar ve sıkça da kavga ederlerdi. Yenge sözcüğünü sevmememin bir nedeni bu olumsuzluklardı. Bir diğeri ve önemlisi de daha çocuk yaştayken erkeklerin aynı anda birden çok evlilikler yapmış olmasına karşı bende gelişmiş olan tutum ve düşünceydi. Bende yenge ve yengelik karalı sözcüklerdi. Köyümüzde bu kullanımdan kaynaklanan çeşitli söylemler de geliştirilmişti. Örneğin bir kadın diğerine hartik çıkarsa yani yerli yersiz karşı çıkarsa, eleştirirse ona (Yengem misin) derlerdi. Yengelik etmek, kimsenin çocuğu yenge eline kalmasın demek gibi kullanımlar vardı.
Liseye gelince bir de türkü duydum. Tüylerim ürperirdi. Dinleyeni, söyleyeni bir kaşık suda boğmak isterdim. Türkü dinleyen herkesin bildiği bir türküydü bu. Yenge ile fingirdeşmeyi anlatan bir türkü. (Aman yengem, hanım canım yengem- Utanıyorum senden- Mezesi senden rakısı benden –Tokuşturalım yengem) gibi dizeleri vardı. Ben şimdi de bu türküyü duymaktan acaip sinirleniyorum. Buraya yazdığım için de okuyanlardan çok çok özür diliyorum. Bu türküyü duyduktan sonra da bende yenge sözcüğü nefretten de ileri bir anlam taşımaya başladı.
Bu durumda okuyucunun aklına (Sizin köyde yengeye ne denirdi?) sorusu gelecektir. Bizim köyde atalarımız yenge sözcüğü yerine bize öyle güzel bir sözcük armağan etmişlerdi ki bundan daha ileri bir saygı, sevgi, baş tacı etme, benimseme ve önemseme anlamlarını verecek bir başka sözcük olamazdı. Biz erkek kardeş, amca, dayı, ve bu yakınlıktaki erkeklerin eşlerine (Gelinbacı) derdik. Anamızın karnından inen kızlar bacımızdı. Evimize gelen geline de bacı demeliydik, bacı gibi görmeliydik onu. Atalarımız böyle düşünmüşler. Ancak iki kimliği birbirine karıştırmamak için anamızın karnından değil de dışarıdan gelen bacımıza (Gelinbacı) denmesini uygun görmüşler. Ne güzel, ne akıllıca görmüşler değil mi?
Gelinbacılar da eşlerinin erkek kardeşlerine aga ya da abi derlerdi. Yani onlar da eşlerinin kardeşlerini kardeş bilirlerdi, hem de kendisinden büyük ve saygı duyulması gereken bir kardeş. Bu nedenle de, kendisinden büyük ya da küçük olsun, eşinin erkek kardeşlerine aga ya da abi derlerdi.
Şu güzelliğe bir bakın. Şu temiz, yüce ve ince duygululuğa bir bakın. Hayran olmaz mısınız? Ben şimdi de gelinbacılarımıza gelinbacı diyorum. Yengeye selamlar, saygılar demiyorum. Gelinbacıma da selamımı söyle diyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, bu duygu ve düşüncelere karşı dil kullanan bir yakınımdan yakınarak bir de şiir yamıştım. Aşağıda veriyorum (2):
Dilin Dilimiz Olsun
Unutma
Usunda olsun
Öğren amma özenme
Elin diline
Dilin dilimiz olsun
Uzaklarda arama
Yurdunda bulamadığını
Yok olanı var et
Ülkende yarat
Yaban ellerde aradığını
İlin ilimiz olsun
Çok sapak çıkar
Çok kavşak çıkar karşına
Yılları yürürken atlı ya da yaya
Kanma öyle olur olmaz her davaya
Yolun yolumuz olsun
Osman GÖKÇE
18.01.2017
1-İsmet Zeki Eyupoğlu, Türk Dilinin Etimalojisi Sözlüğü, Sosyal Yayınlar, 1988, İstanbul.
2-Osman Gökçe, Döndü Kızlar, Etki Yayınları, 2012, İzmir :
Bir cevap yazın