SONDAN BİR ÖNCEKİ DURAK-VI- -Gözün Aydın Türkiye-
SONDAN BİR ÖNCEKİ DURAK-VI-
-Gözün Aydın Türkiye-
Kaynağı, kökeni ve dayanağı ne olursa olsun, bilimin en büyük düşmanı inanç bağnazlığıdır. Bilim kuşkuludur, meraklıdır, sorgular. Bilimsel bilginin tarlası kuşkulu, meraklı, hayal dolu ve sezgili beyinlerdir. Bilim kanıtlayıcıdır, ıspatlayıcıdır. Oysa inanç bağnazlığı bunlara kapalıdır, izin vermez.
Diğer yandan, hangi din olursa olsun, en güçlü, en direngen, en bağlayıcı inanç bağnazlığı da, dinsel inanç bağnazlığıdır. Tarihsel süreç gösteriyor ki bilim ve bilim yuvası üniversiteler dinsel inanç bağnazlığından çok çekmişlerdir. Bu olgu bilime ve üniversitelere çok zarar vermiştir. Bugün de vermektedir.
Örneğin, bilimin ve üniversitelerin temel değerlendirme ölçütü bilimsel ölçütlerdir. Bilim daha uzunu, daha ağırı, daha yükseği, daha büyüğü, daha doğruyu bilimsel ölçütlerle ölçerek saptar. Oysa bugün üniversitelerimizde yaşanan ve benim akademik yaşamımda çok sık gördüğüm şey bunun tersidir. Öğrenci alırken bu böyledir, öğrenci değerlendirirken bu böyledir, akademik personel alınırken bu böyledir, akademik yükselmelerde bu böyledir. Bölüm başkanı, anabilim dalı başkanı, araştırma merkezi müdürü, yüksekokul müdürü, dekan ve rektör atamalarında bu böyledir. Yani bilim kurumunun yönetimi bilimsel ölçütlere göre değil inançsal ölçütlere göre yapılmaktadır. Yansız değil yanlı olunmaktadır. Önyargısız değil önyargılı hareket edilmektedir. Bu konularda örnek vermeye kalkışmak ormanda ağaç aramak kadar abestir. Yalnızca benim başımdan geçen olayları anlatmaya çalışsam kitaplara sığmaz. Bu kadar çok böyle olan yani yanlış olan şeyden nasıl olur da şu kadar çok şöyle olan şeyler yani doğru şeyler beklenebilir?…
Ayrıca, her kurum gibi üniversitenin başarısı da ürettiklerinin nitelik ve niceliği ile ölçülür. Üretimin bu özellikleri ise üretim sistemi ve üretimin girdisinden bağımsız olamaz. Üniversitelerin bilgi üretim ve yayım hizmetlerini bir kenara bırakarak yalnızca yetiştirdiği öğrenciler açısından olaya biraz yakından bakalım:
Eğitilmişliğin ölçütü olarak Ortalama Eğitim Yılı, ulusal ve uluslararası düzeyde, en sık kullanılan bir ölçüttür. Bu ölçüte göre, Türkiye ortalama 7.6 yıl ile ortalama 9.5 yıl olan Sırbistan ve ortalama 11.2 yıl olan Azerbaycan’dan daha geride yer almaktadır. Yine bu ölçüte göre Türkiye’nin ortalama eğitim yılı 2005’ten 2013’e kadar geçen 8 yılda yalnızca 1.6 yıl artabilmiştir.
Ancak, burada ben bu durumu yılların sayısı açısından yani süre açısından değerlendirmeyeceğim. Bu rakamların büyüklüğü ya da kçüklüğü üzerinde durmayacağaım. O konu da çok önemli bir konudur. Fakat o konuyu başka bir bağlamda ele almak uygun olur. Burada kısaca verilen ya da alınan eğitimde edinilen bilgilerin nicelik ve nitelikleri üzerinde duracağım.
Soru şu : Okullarımızda öğrencilerimize hangi bilgiler öğretilmektedir? Çocuklarımıza ne kadar matematik, fizik, kimya, biyoloji; ne kadar psikoloji, sosyoloji , felsefe; ne kadar dil, tarih, coğrafya, din bilgisi öğretiyoruz?
Bu sorunun yanıtını kısa adı PISA olan “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” verilerine göre yanıtlamaya çlışacağım. PISA, üyesi bulunduğumuz Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü yani OECD’nin her üç yılda 15 yaş grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendiren bir araştırma projesidir.
Bu proje bağlamında öğrencilerin Matematik Okuryazarlığı, Fen Bilimleri Okuryazarlığı ve Okuma Becerileri ölçülmektedir. Burada okuryazarlık kavramı, öğrencinin bilgi ve potansiyelini geliştirip, topluma daha etkili bir şekilde katılmasını ve katkıda bulunmasını sağlamak için yazılı kaynakları bulma, kullanma, kabul etme ve değerlendirmesi olarak tanımlanmaktadır
Değerlendirme kapsam olarak örgün öğretime kayıtlı olan 15 yaş grubu öğrencilerin bulunduğu tüm okulları (İlköğretim, Genel Lise, Anadolu Lisesi, Fen Lisesi, Meslek Lisesi, Anadolu Meslek Lisesi, Çok Programlı Liseler, Özel Okullar vb.) içermektedir. OECD üyesi olan ülkemiz 2000 yılından başlayan ve her üç yılda bir uygulanan bu projeye 2003 yılından beri katılmakta ve ölçümlenmektedir. Çocuklarımızın uluslararası derecesi belirlenmektedir.
PISA 2012 uygulamasının sonuçları, OECD sekreterliği tarafından Aralık 2013’te açıklanmıştır ( http//www.pisa.oecd.org).
Değerlendirmeye alınan ülkeler şunlardır :
OECD Üyesi Ülkeler:
Almanya, Amerika, Avustralya, Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İspanya, İsrail, İsveç, İsviçre, İtalya, İzlanda, Japonya, Kanada, Kore, Lüksemburg, Macaristan, Meksika, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovak Cumhuriyeti, Slovenya, Şili, Türkiye, Yeni Zelanda, Yunanistan.
Diğer Ülkeler:
Arjantin, Arnavutluk, Birleşik Arap Emirlikleri, Brezilya, Bulgaristan, Çin (Hong Kong), Çin (Makau), Çin (Şanghay), Çin (Tayvan), Endonezya, Güney Kıbrıs, Hırvatistan, Karadağ, Katar, Kazakistan, Kolombiya, Kosta Rika, Letonya, Lihtenştayn, Litvanya, Malezya, Peru, Romanya, Rusya, Sırbistan, Singapur, Tayland, Tunus, Uruguay, Ürdün, Vietnam.
Değerlendirme sonuçları kısaca şöyledir :
-Türkiye’nin sıralamadaki yeri 2003’ten 2013’e kadar anlamlı bir biçimde değişmemiş ve OECD ülkeleri arasında 32. sırada kalmışız. Yani sondan üçüncü olmuşuz.
-Matematik alanında değerlendirmeye alınan toplam 65 ülke arasında Çin (Şangkay) 613 puanla birinci, Türkiye 448 puanla kırkdördüncü ve Peru 368 puanla sonuncudur. OECD ülkeleri ortalaması 494 puandır.
-Okuma alanında 65 ülke arasında Çin (Şangkay) birinci, Türkiye 475 puanla kırkikinci ve Peru 384 puanla sonuncudur. OECD ülkeleri ortalaması 496 puandır.
-Fen alanında 65 ülke arasında Çin (Şangkay) 580 puanla birinci, Türkiye 463 puanla kırküçüncü ve Peru 373 puanla sonuncudur. OECD ülkeleri ortalaması 501 puandır.
-Türkiye’deki farklı okullarımızın ortalama matematik başarı puanları incelendiğinde 391 puanla içinde İmam Hatip liselerinin de bulunduğu Meslek Liselerinin en düşük puana sahip olduğu, en yüksek puanın 668 ile Fen Liselerine ait olduğu, yine içinde Anadolu İmam Hatip Liselerinin de bulunduğu Anadolu Meslek Liselerinin 450, Anadolu Teknik Liselerinin 474, Anadolu Liselerinin 533 ve Anadolu Öğretmen Liselerinin de 577 puana sahip olduğu görülmektedir.
Bu bilgileri akılda tutalım. Bir de ülkemizde okullaşma ile ilgili aşağıda sunacağım bir başka olguyu birlikte düşünelim :
-Ülkemizde İmam ve Hatip yetiştirmek için ilk kez 1913’te bir okul açılmıştır.
-Cumhuriyet’ten sonra 1924’te 29 adet İmam Hatip Mektepleri açılmıştır. Bu mekteplerin 1930 yılında öğrenci yokluğu nedeni ile tümü kapatılmıştır.
-1930-1948 yılları arasında din eğitimi, Diyanet İşleri Başkanlığı içinde açılan Kur’an Kursları yarafından yerine getirilmiştir.
-1949 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı İmam Hatip Kursları açılmıştır.
-1951 yılında İmam Hatip Okulları açılmıştır.
-1973’te İmam hatip Okulları’nın adı İmam Hatip Liseleri olarak değiştirilmiştir.
-1985’te Anadolu İmam Hatip Liseleri açılmaya başlanmıştır.
-İmam Hatip Okullarının 2002-2003 yılı toplam sayısı 450 ve bu okullarda okuyan öğrenci sayısı da 64 534’tür. Aradan geçen 10 yıllık sürede yani 2012-2013 yılında okul sayısı 2074 ve öğrenci sayısı da 450 969 olmuştur. Yani 10 yılda okul sayısı 624 adet ve 6.61 kat, öğrenci sayısı da 386 435 adet ve 6.99 kat artmıştır.
Şimdi yukarıda sorduğum sorunun yanıtını düşünelim. Ben düşündüm ve vardığım sonucu aşağıda veriyorum. Dilerim ki herkes düşünsün :
Biz Sırbistan’dan ve Azerbaycan’dan bile düşük olan 7.6 Ortalama Eğitim Yılı ile nicelik olarak, ağırlıklı bir biçimde Din Bilgisi dersleri oktuyoruz ve öğetiyoruz çocuklarımıza. Nitelik olarak da Matematik Okuryazarlığından, Fen Okuryazarlığından ve Okuma Becerisinden uluslararası düzeyde nal topluyoruz. Mutlu olun çocuklar! Gözün aydın Türkiye!
Bir kapısından pamuk girip diğer kapısından ipekli kumaş çıkan bir fabrika henüz yapılmamıştır. Maden ocağından gelen kamyon kamyon demir filizini bir baştan sokup öbür baştan külçe külçe altın üreten fabrika henüz kurulamamıştır. Şapı kaynatmakla şeker olmuyor. Üniversite ne yapsın? Giriş kapısından imam alıp çıkış kapısından fizikçi Albert Einstein mezun edecek sihirbazlığı hangi üniversite gösterebilir? Buyurun cenaze namazına…
Osman Gökçe
Bornova, 16 Şubat 2015
Bir yanıt yazın