KIRKLI KIRKLAR
KIRKLI KIRKLAR
Üçler Yediler Kırklar değil
Böylesi
İnançsal düşlemler
Söylencesel erenler değil
Onlar bunlardan da önce var olanların
Soyundan gelen kırklı kırklardı
Dünya paylaşım savaşına
Milyonlarca öldürülen insana
Süpürge tohumu yenilen kıtlığa doğan
Dudağı çatlak kurak topraklara
Her biri bir damla su gibi yağan
Birçok kırklı kırklardı
Birçoğu da
Balkanlar’da Trablusgarp’ta Yemen’de
Daha birçok Saltanat seferinde
Yaban ellerinde kalan
Çanakkale’de en haksız düşmanla
En haklı savaşta can veren
Şehit olan
Dedelerin torunları
Yani yetim çocuklarıydılar
Açlıktan sütü kurumuş yetim anaların
Kıraç topraklarda
Sarı öküze koşulan yetim babaların
Gözyaşlarıydılar
Çöp boyunlu
Dik başlı
Çelik yürekliydiler
Yaşanılan
Ağzı kanlı
Küresel karanlıkta
Bir ışık bir umut
Bir inançtı
Ufuklarında parlayan Anadolu Güneşi
Karanlıkları arkalarına alıp
Güneşi kıble edinip
Güneşe koştular
Ülkeyi ulusu bilimi kutsal bilip
Topraklarına taptılar
Yüce dağlar vardı
Sıra sıra
Doruklarında gün batmazdı
Sular çıkardı bağırlarından
Ağ köpüklü
Dereler akar
Nehirler akar
Evlerde obalarda musluklar akmazdı
Ovalar vardı
Uçsuz bucaksız
Kimsesiz
Evler vardı
Toprak damlı kerpiç duvarlı
Yanmayan ocaksız
Tütmeyen bacalı
Toprak ürün vermezdi
Emeğe sabana suya hasret
Tohuma hasret
Davarlar doğurmazdı
Çobana hasret
Irmaklar vardı
Göller denizler vardı
Dışında açlık yaşanır
İçinde balık oynaşırdı
Dört mevsimin her birinde
Dördünün de yaşandığı
Gökyüzü vardı
Güneş doğar yağmur yağardı
Çöp boyunlu
Dik başlı
Çelik yürekli
Yırtık şalvarlı hamçarıklı
Korkusuz ürküsüz
Başaracaklarından kuşkusuz
Çıktılar yola
Kanları kaynardı
Yüreklerinde Anadolu Ateşi yanardı
Ama düşman durmadı
İki yüzlüler girdi aralarına
Yoldular göy ekini
Düşman ettiler
Birine ötekini
Sorgulandılar
İşkenceci karakollarda
Yargılandılar
Adaletsiz adliyelerde
Dar deliğe düştüler
Vuruldular
Kalleş pusularda
Hain tuzaklarda
Evsimde oturan
Acımasız avcıların ağına düştüler
Gönüllü gömüldüler topraklarına
Yılmadılar
Yollarından dönmediler
Geride kalanlarla yürüdüler
Su verdiler susuz topraklara
Yurdun dört bucağına
Yollar yaptılar köprüler yaptılar
Sıtmayı veremi trahomu
Daha nice salgınları
Nice zorlukları yendiler
Ama delik büyük yamalık küçüktü
Dikemediler tüm delikleri
Örtemediler her yırtığı
Eksik kaldı yapmak istedikleri
Yenemediler Derin Gökyüzü vekillerini
Alsatçılarını
Alkaplarını
Birer ikişer göç ettiler
Gözleri arkada kaldı
Ankara’nın taşına bak
Şu şeytanın işine bak
Osman Gökçe
04.11.2020
-Evsim : Avcının, kafes içine konan ve mühre kuşu denen çağırıcı kuşun bırakıldığı yerin 20-30 metre uzağında elinde tüfekle saklandığı çalı çırpı ile örtülü gizlenme evi. Mühre kuşu öterek avlanacak kuşu çağırır, onun yakınına gelen av kuşu tuzağa düşürülür ya da gizlenen avcı tarafından kolayca vurulur.
Bir yanıt yazın