GÖÇ
GÖÇ
Yaşanmış bir büyük destandı
Destanların en büyüğüydü
En maceralı cinstendi
Yeni yurduna gelişin
Türkistan’dan Altay yönlerinden kopup
Anadolu’yu fethedişin
Bir değil bir çok destandı
Yazılmadı
Yazıya sığmadı
Yetmedi kağıt kalem
Alp Türklerden
Alp Oğuzlardın
Dağları ovaları aşarak
Vuruşarak geçtin
Anadolu’yu yerleşmek
Yurt edinmek için seçtin
Karılarınla çocuklarınla sürülerinle
Toroslara Ilgazlara Ege’ye aktın
Hititlerle Urartularla
Frigya Lidya Likyalılarla
Karyalılar Kapadokyalılarla
Yani en eski uygarlıkların yapıcılarıyla
Yaratıcı emekçileriyle karıştın
Onlarla
Yani yeni yerdeşlerinle
Kendi kimliğini
Kendi kültürünü
Saraya inat
Kendi dilini
Koruyarak kaynaştın
Keçe çadırlarda
Kıl çadırlarda yattın kalktın
Koyunların keçilerinle
Atınla itinle
Bütün servetinle
Pılın pırtın mitilin
Develerin sırtında evin
Anadolu dağlarında
Ovalarında
Bir uçtan öbür uca
Şu yayla senin bu yayla benim
Şu otlak senin bu otlak benim diyerek
Konup göçtün
Amansız savaşlara tutuştun
Bir çok yabancılarla
Hatta soydaşlarınla
Dindaşlarınla boğuştun
Öldün öldürdün
Yenilmezleri yendin
Selçuklu devletini
Osmanlı devletini kurdun
Eyvah ki ne eyvah
Kurduğun devletler senin olmadı
Senin devletine senin adın bile verilmedi
Senin devletin senin dilini bile konuşmadı
Medreseli feodaller
Senin yerine Batı Hırıstiyanlarına verdiler
Verimli toprakları
Onlara tanıdılar
Vergi bağışıklığını ve de tüm kolaylıkları
Seni sürgün ettiler
Uçlara ittiler
Yalnızca
Savaş zamanları çağrıldın
Kendi soydaşlarınca bile
Horlandın
Kentlerdeki Türk ileri gelenleri
Türklüğü hakaret saydılar
Kadınlar gibi uzun saçlı yağmacılar dediler
Anarşist dediler
Ağaçeri yani tahtacı dediler küçümsendin
Kızılbaş dediler
Şeyhülislam da olan bazı paşazadeler
Kızılbaşların malları helâl nikahları hükümsüz
Öldürülmeleri caiz dediler (1)
Toroslarda Türkmen avına çıktılar
Kırıldın
Feodalizme karşı çıktın
Başkaldırdın haksızlıklara
Selçuklu feodalleriyle
Osmanlı Sultanlarıyla savaştın
Yendin yenildin
Bir bölüğün geldiğin yöne
Geri döndü
İran’a gitti
Yılmadın
Düşman Avrupalıya
Ve de bir sürü
İç olumsuzluklara karşı
Balkanlar ve Anadolu’ya
Serpilerek yerleştin
Çivi çaktın göbeğine dünyanın
Ötüken ormanlarından seslenen
Bilge Kağan’ın sözünden çıkmadın
Kendinden çıkmadın
Kendin oldun
Anadolu’yu kendileştirdin
Türkleştirdin
Ödül beklemedin
Hep en azla yetindin
Verirken cömert
Alırken cimri oldun
Reaya dediler sana
Yani sığır sürüleri
Yani koyun sürüleri anlamında
Bir Arapça sözcükle adlandırdılar seni
Toplumda
Köle ve esirlerin üstünde
Esnaf ve tüccarların altında
Bir yere koydular seni
Can pahasına savaşarak
Yurt edindiğin topraklarda
Mendil kadar küçük bir parça arazide
Kiracı çiftçi yaptılar seni
Yüzlerce yıl
Ne yiyorsun
Ne giyiyorsun
Nasıl üretiyorsun diye
Sormadılar ilgilenmediler
Ekende olmayanlar
Biçende olmayanlar
Tepene çöktüler
Yiyenlerin oldular
Tekâlif-i Şer’iyye dediler
Tekâlif-i Örfiye dediler
Vergi üstüne vergi koydular
Çiftçi akçesi
Leventlik akçesi
Öşür
Ağnam
Bennak
İtiraz yok itiraz yasak
Öde dediler
Ödedin
Savaş zamanları geldiler
Oğullarını aldılar
Sürdüler ön saflara
Gidenler dönmedi
Nice ocaklar söndü
Babalar
Elleri koynunda analar oğulsuz
Saçını başını yolan bacılar kardaşsız
Ağıtları gündüze geceye sığmayan
Gözü yaşlı gelinler dul
Torunlar yetim kaldı
Babasız büyüdü
Vatan sağ olsun dedin
Padişahım çok yaşa dedin
Ama toprak büyümedi
Olmayan teknik gelişmedi
Verim artmadı
Vergi arttı
Nüfus arttı
Yük arttı
Sahip çıkan olmadı
Cumhuriyet geldi
Hoş geldi
“Köylü Milletin Efendisidir” dedi
Köylüye yeni bir heyecan
Yeni bir düş geldi
Çok geçmedi
Sonu karakış geldi
Karalar bastı
Yapılmak istenenlerin
Hepsi yapılamadı
Toprak reformu gerçekleştirilemedi
Ağa sultası sultanlığını sürdürdü
Yapılan onca temel ve güzel şeyler
Yakıldı yıkıldı
Satıldı be kardeşim
Satıldı
Egemenler kapattı
İşbirlikçi cambazlar kapattı
Yüzyıllarca görmediğin
Yeni başlayan çağdaş eğitimin
Yolu kesildi
Yönünü döndürdüler Ortaçağ’a
Başın karanlığa
Ellerin boşa düştü
Doğduğun büyüdüğün köyünde
Geçinemez oldun
Yeniden düştün yollara
Yeni bir göç başladı
Tırmandığın dorukları
Çamuruna bulandığın yolları
Çift sürdüğün tarlaları
Kerpiçten evini
Öküzünü ineğini
Elinle diktiğin üç beş ağacı
Kavağı söğüdü
Almayı armudu
Yüreğine yükledin
Düştün yollara
Karanlık yollara
Göklerinin rengini
Dağlarının çiçeklerini
Yağmur sonu toprağının kokusunu
Suların kuşların börtü böceklerin sesini
Yüreğine yükledin
Düştün yollara
Karanlık yollara
Başının ilk dumanını
İlk gönül kıpırdanışlarını
Gönül seslerini
Nice derin duygulardaki
Acemi heyecanlarını
Acemi heveslerini
Yükledin yüreğine
Düştün yollara
Karanlık yollara
Çaldığın ıslıkları
Çığırdığın türküleri
Güleştiğin harman yerlerini
Davullu zurnalı düğünleri
Yüreğine yükledin
Düştün yollara
Karanlık yollara
Yorulmuş yaşlanmış düşkünleşmiş
Anayı babayı
Emmiyi dayıyı
Konu komşuyu
Helâlleşerek bıraktın
Düştün yollara
Karanlık yollara
Yani tüm varlığını ve yaşanmışlıklarını
Kimselere emanet edemedin
Yükledin yüreğine
Mitilin sırtında
Boynun arkanda
Bozum bozum
Geriye baka baka
Düştün yollara
Karanlık yollara
Vardın kentlere
Kaldırım taşlarını yastık ettin
Balta sırtında kapı kapı gezdin
Evlere odun kırdın
Örmesi omuzunda
Semeri sırtında
Köşe başlarında iş bekledin
Kapıcı oldun
Döndü’n Döne’n
Elif’in Emine’n
Yastık yoldaşların
Evlere temizliğe gittiler
Hizmetçi oldular
Süt sağan eller dert sağdılar
Fabrikalarda ucuz emekçi oldun
Mutluluk saydın
Açlık tokluk sınırındaki en az ücreti
Ürettiğinden yiyemedin
Diktiğinden giyemedin
Bir çoklarınız da
İşsiz güçsüz sokaklara düştü
Bir sor bakalım
Kimdir köprü altı kumarcıları
Tinerciler
Ten pazarında alınıp satılanlar
Damları dolduran kader kurbanları
Kimlerin oğulları
Kimlerin kızları
Köyünde
Serçeler öterdi dallarda
Öküzler inekler böğürürler
Eşekler anırırlardı ahırlarda
Kapında köpekler havlar
Kediler miyavlarlardı
Kırlarda
Koyunlar kuzular meleşir
Keklikler ötüşürdü
Bir horanta gibi yaşardın doğa ile
Her üyesi birbirine eşit
Her üyesi birbiri ile barışık
Özgür
Patron sen efendi sen
İşçi sen uşak sendin
Tutsak oldun
Dayatılan anamalcı düzene
Böyle dağınık
Böyle paramparça
Böyle karmakarışık
Böyle kahrolası bir çıkmazda
Kırıldın kızdın daraldın
Bir bölüğün köyde
Bir bölüğün kentte
Yine yoksul yine aç kaldın
Yine dibe vurdun
Hayırsız umarsız umut kapıları
Kendine hayırlı egemenler
Umutsuz umarsız yoksul bıraktılar seni
Sana senin yurdunda
İnsanca yaşanır bir düzen kurulamadı
Yurt dışlarını gösterdiler sana
Düştün yollara
Karanlık yollara
Gökyüzünde ala bulut
Yüreğimde ala sevda
Sevda nasıl sevda böyle
Tren gider ölüm gider
Canım dilim dilim gider
Hasret nasıl hasret böyle
Ekmeğin kapısı dedik
Gurbetin zamlısın yedik
Gurbet nasıl gurbet böyle
El sokağını süpürdük
Ne çok daraldık döküldük
Nimet nasıl nimet böyle
Çok çalıştın çok yoruldun
Kazandığını yurduna gönderdin
Alın yazısı dedin buna
Ne alın yazısı be
Kim yazdı bunu
Kim söylüyor sana
Tanrı’nın seni daha az sevmiş olduğunu
Meri kekliğim
Nedir çektiğim (2)
Osman Gökçe
23.01.2021
Not :
1-Doğan Avcıoğlu -Türklerin Tarihi, Birinci Kitap s. 195, Tekin Yayınevi, 1978, İstanbul
2-Türkü-Yöre : Malatya
Kaynak: Kemal Çığrık-Turan Engin
Osmanlılar’da reâyâ terimi en geniş anlamda seyfiye, kalemiye ve ilmiyeden oluşan askerî sınıf dışındaki bütün halkı kapsar. İslam Ansiklopedisi.
Yine reâyâ müslüman reâyâ, kefere taifesi (zimmî reâyâ) diye ayrılır.
Çukurova Vilâyeti Kanunu’nda ise reâyâ-yı Etrâk ve küffâr (kefere) ayırımı yapılmaktadır (a.g.e., s. 204-205).
Osmanlı Devleti’nin gayri müslim tebaası kastedildiğinde tabir “reâyâ keferesi” şeklini alır
Tanzimat öncesinde ise reâyâ terimi “gayri müslim Osmanlı tebaası” anlamına gelmeye başlamıştır
Bir yanıt yazın