YÖRÜK KIZI
YÖRÜK KIZI
Berit Dağı’nın kuzeyinde bulunan köyüm Ericek, Berit’in batı tarafındaki Zeytin köyü ile komşudur. Eskiden bir Ermeni yerleşim yeri olan Zeytin’in adı, Zeytun Ermeni Fedai Alayıyla savaşırken şehit düşen Maraş Jandarma Bölük Komutanı Binbaşı Süleyman Bey’in adına dayanılarak değiştirilmiş ve Süleymanlı olmuştur. Bizim oralarda Ermenilerle ilgili çeşitli söylentiler yaygındır. Bu söylentilerden benim aklımda kalan birisi de Yörük Kızı-Ermeni Oğlu aşkıdır. Berit’e yaylaya çıktığımız, koyun-kuzu güttüğüm ve yeni sulanmaya başladığım 13-15 yaşlarımda duyduğum ve etkilendiğim bir öyküdür bu. Öykünün doğru olup olmadığı konusunda elbette bir bilgim yoktur.
Ben bütün ömrümde üç Ermeni kişi tanıdım. Bunlardan birisini Bir Uzun Yol kitabımda uzun uzun anlatmıştım. Bu kişi Zeytin’den Halep’e göç edenlerdenmiş ve Halep’e gitmeden önce dedem Hacı Resul’ün dostuymuş. Eski memleketini özlemiş, görmeye gelmiş ve bu fırsatta eski dostu dedemi de ziyaret etmek istemiş. Fötr şapkalı, gri elbiseli ve bolpaça pantolonluydu. Dedem yoktu artık, ölmüştü. Babam bu kişiyi çok iyi ağırladı. Gezip görmek istediği yerleri gezdirdi. Üç beş gün bizde kaldı. Bol bol söyleştiler. İlkokuldaydım. Konuşmalara katılamıyordum ve ancak dinliyordum. O konuşmalardan çok etkilenmiştim.
Bir diğer Ermeni’yi de İstanbul’da tanıdım. Fakülteyi bitirmiş, Toprak Kürsüsü’nde teknik asistan olmuş ve Mecidiyeköy’de bir ev kiralamıştım. Bir münasebetle komşum, yaşlı bir kadınla tanıştım. Orta boylu, şişmanca, kır saçlı, esmer tenli, 60-70 yaşlarında bir kadındı. Daha ilk tanışmamızda Maraşlı olduğumu söyleyince boynuma sarıldı. Oğlu askerden gelmiş analar gibi öptü, okşadı, sevdi beni. Hangi tarihte olduğunu bilmiyorum ama kendisi ve ailesi Maraş’tan gelmiş. Ben o evde bir yıldan az bir süre kaldım. O süre içerisinde bu kadının çok içten sevgisini ve ilgisini gördüm, yemeğini yedim. Pek çok kez çamaşırımı yıkadı, ütüledi.
Başka birisini de İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğrenciliğimde Büyükdere’de bir çiçekçi dükkanında tanımıştım. Aklımda kalan tek şey dükkanın içi çiçek, dışı çiçek, önü arkası çiçek, üzerinde bulunduğu cadde çiçek, kısacası orada her şey bir sarı çiçekti. Burada paylaştığım Yörük Kızı-Ermeni Oğlu aşkının yani bu çandır aşkın şiirini de, aklımda kalan öyküye göre, daha o zaman bu sarı çiçekten esinlenerek yazmıştım. Daha sonraki yıllarda Kör Tanış ile Senem’in aşkının da bir çandır aşk olduğunu, Kör Tanış’ın Türk ve Müslüman Senem’in de Türk ve Müslüman olmadığını ve bu çandır aşkın da Andırın dolaylarında yaşandığı öğrenmiştim. Aşkın her türlüsünü ve buradaki gibi çandır aşkların tümünü saygı ile anıyorum ve işte Yörük Kızı şiiri diyorum :
Çalı çırpı yolunuzu
Gide gele yol eyledim
Bir dağ başı elinizi
Yata kalka el eyledim
Bilmiyordum öğrettiniz
Dilim dönmez dilinizi
Bir inatla reddettiniz
Koklamadım gülünüzü
Çoban durdum kapınıza
Sürüleri otlattınız
Hizmet ettim hepinize
Beni yabana attınız
Böyle bağladı sözünü
Ermeni oğlu Apraham
Körüklediler közünü
Yüreği dağlı Apraham
Onulmaz gönül küsünden
Dağlarda yattı Apraham
İt Öldüren Köprüsü’nden
Kendini attı Apraham
Ağıt yaktı Yörük kız
Geceler boyu ağladı
Yola baktı Yörük kız
Kalbini aşkla dağladı
En sonunda o da gitti
İt Öldüren Köprüsün’e
Kendini köprüden attı
Kavuştu sevgilisine
Osman Gökçe
14.03.2021
-İt Öldüren Köprüsü: Bizim köy ile Zeytin arasında ya da ötesinde Zeytin’e yakın bir yerde çok derin bir derenin üstünde çok tehlikeli ve çok yüksek bir köprü olarak anlatılırdı çocukluğumda.
-Çandır: Benim köyümde melez anlamında kullanılırdı. Ben melez sözcüğünü bilmezdim, okullarda öğrendim. Şimdi de kendini modern ve diğerlerinden üstün sayan, çokbilmişler buna hibrit diyorlar. Ben burada köyümdeki gibi çandır demeyi yeğledim.
Bir yanıt yazın